*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Türk Bayrağı - Bayrağımızın Kökeni Nedir  (Okunma sayısı 1852 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20677
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com
Türk Bayrağı - Bayrağımızın Kökeni Nedir
« : Ağustos 05, 2012, 04:01:00 ÖÖ »
Türk Bayrağı - Bayrağımızın Kökeni Nedir ?

Bayrak bir ruhtur. Binlerce yıldan beri elde taşınmış eve asılmış mezara dikilmiştir. Avda ve savaşta ondan yardım dilenilmiştir. Uğur ondadır. Türklerin başlarını bağladıkları iyi kaderin anahtarı da odur.
O kötülüklere karşı koruyan bir muskadır. Her şeyin tılsımı ondadır.
Bayrak koruyucu bir ruhtur! Ataların ruhları bizi onun içinden gözler;
sözleri ise dalgalanmalarıyla uçuşan kutlu seslerdir O bir “Zafer Tanrısıdır!” Bayrakkutlu ve mübarek bir kişi gibidir. Bir insan gibi kızar sevinir kırılır. Düşerse onu tutanlar da yok olur. Başı göklerdedir. Büyük rüzgârlar şimşekler ve göğün diğer büyük güçleriyle iç içedir. Başı aya ve güneşe değer. Bunlar da yetmez. Oğuz Kağangüneşi bir bayrak yapmak ister. Bayrak! Kökü gibi yerde; başı ise göklerde olan bir varlıktır. Göklerde yayılır enginleşir yücelir. Bazen kötü kader onu da kovalar ve düşer kırılır! Bayrak ölür mü? Ölmez! Çünkü o Türk Milletinin soyunun bir kökü ve sembolüdür. Bundan dolayı yaşayanlar değil; eski şanlı soylar ile gelecekteki soylarda manalarını bulmaktadır. Bu mana onun parlak renklerinde yansır. Dalgalanmalarıyla ses verir. Soylar onunla aynı tarladan bitmişler ve yücelmişlerdir. Soyun damgası olmuştur. Türk devletleriyle de yücelmiştir. Böylece Ay başında bir yıldız olmuştur. Bayrağa kurban binlerce yıldan beri Türklerin değişmez geleneği ve sığınağı olmuştur. Bayrağın ruhunu ve gönlünü doldurmalı ve ona daha yakın olmalıdır. Saçı ile sulamalı ve onu rahat tutmalıdır.

Türk devlet ve aile geleneğini Türk bayrağı ile tuğlarının doğdukları ve geliştikleribir toprak ve ana rahmi olarak kabul ettik. Bayrak toplulukların malıdır. Toplulukların ruhlarında doğar ve değerini toplulukların ruh ve duygularından alır. Yoksa şimdiye kadar yapıldığı gibi filân padişah bayrağın rengini değiştirdi; şöyle yaptı gibi yeni ihtiyaçlardan dolayı bir çok yeni
bayraklar ve flâmalar alınmış ve yapılmıştır. Ancak her zaman Osmanlılarda da baş sancak veya baş alemler ak ve kırmızı sancaklar olarak kalmışlardı.
Halkın belki de binlerce yıldan beri sevdiği ve tuttuğu bazı renkler vardır.
Bayrak diye ancak onların peşinden giderler. Savaşlarda onların altında ölürler. Bundan dolayı Türk bayrağı hakkında ilk yazıları yazanlardan Miralay Ali Bey’i burada rahmetle anmak istiyoruz. O da zaman zaman kırmızı Yörük bayrağı üzerinde duruyordu. Osmanlı ordularındaki Yörük ve Türkmenlerin bu renge bütün varlıkları ile bağlı olduklarını sık sık söylüyordu. Bazen de çok temiz duygularla Osmanlı padişahlarının halkın bu duygularına uyduklarını düşünmek istiyordu.

Türklerin din inanışları da Türk tuğları ile bayraklarının doğuş ye gelişmesinde ana temeli oluşturmuşlardır. Bayrak ve din Türklerde başlangıçlardan beri iç içe girmiş ve iç içe yaşamıştır. Bu gelenek birliği ve kaynaşması Çin’de de görülür. Tuğlar Çin’dedaha çok ölüm törenleri ile bazı mabet törenlerinin sınırları içinde kalmıştır. Boyları küçüktür. Baston şeklindedir. Bu küçük perçemli bastonları din ve ant törenlerini idare eden ve «baş şaman» rütbesini taşıyan Türk Şamanlarının da ellerinde görülmüyor değildi. Ancak büyük Türk devletlerinde tuğlar «din savaş tuğ» gibi üçlü düşünce ve inanış düzeninin potası içinde erimiş ve birleşmiştir. Bu üçünü birbirinden ayrı düşünebilmek mümkün değildir. Devlet ve orduda bu düşünce potasını çevreleyen ve pratik hayata uygulayan birer düzen hâlinde görülmüşlerdi.
Bundan dolayı Türklerde devlet topluluk ve aile içinde vazgeçilmez bir din bir gelenek bir sosyal vazife olarak binlerce yıldan beri uygulana gelmiştir. Bayrak ve tuğ için yapılan törenler aile ve Türk topluluklarında daha çok bir din gereğini yerine getirme bir uğur bulma arayışı veya mistik ihtiyaçları doyurma amacına yöneliyordu. “bayrak merasiminin” ise daha
yüce ve daha büyük emellere yöneldiği görülüyordu: Savaş ilânı tuğ veya bayrak merasimi ile başlıyordu. Tuğ ve bayrağa saçı veya kurban sunma ile geleneklere bağlı çeşitli törenlerden sonra savaş andı yapılmış oluyordu.
Bundan sonra artık savaş hazırlıkları yapılıyor ve akına çıkılıyordu. Osmanlı Devletinde de bu gelenekler değişmiyordu. Bu törenleri İslâm gelenekleri içinde bulabilmek çok zordur. Zaten aramak da gereksizdir. Bayrak ve bayrağın Türk milleti üzerindeki etkileri hakkındaki ön bilgilerden sonra bayrak kelimesinin kökeni hakkında durmak yerinde olacaktır.

Bayrak; elamanlarının berraklığı ve gövdeleşmesindeki temiz imtizaç bakımından tesir altına girmemiş has Türkçe bir kelimedir. Kendisi ile pleososyolojiye kadar çıkmak kabil olduğu hâlde ne yazık ki filolojisini ve tarihini yapmak kabil olmadı. Bunun içindir ki ne zamandan beri hangi yan ve yakın anlamlarda kullanıldığını mevsuk olarak bilemiyoruz yalnız. Kaşgarlı Mahmud’dan; bu kelimenin XI. asırda; Oğuz Türkleri arasında bayrak ve batrak biçimlerinde ve aşağı yukarı bugünkü mana da kullanıldığını biliyoruz.

alıntı