Müzik Dünyasını Dize Getiren İkili: Amadou&Mariam

[melleseferi]

İstanbul Caz Festivali kapsamında 18 Temmuz'da müzikseverlerle buluşacak olan görme engelli müzisyen çift Amadou&Mariam, başarılarının sırrını geleneksel olmanın dışına çıkmak olarak tanımlıyor.

Derin soundları elinde bulunduran Afrika müziğinin zenginlikleri ABD ve İngiltere merkezli günümüz müzik piyasasında hak ettiği yeri bulamasa da, onlar bu duvarları yıkıp seslerini büyük kitlelere duyuran bir topluluk. Malili ikili  Amadou Bagayoko ve Mariam Doumbia geleneksel müzik anlayışının dışında, blues’dan rock’a birçok müzik tarzını Afrika müziğiyle birleştirmeyi başaran nadir gruplardan biri.

'Müzik müzik içindir’

Aslında hikayeri pek de bildik değil. Ne okul yıllarında ‘canımız sıkılıyor, o zaman müzik yapalım’ diyen gruplara benziyor, ne de bir gece kulübünde tanışıp 'haydi birlikte çalalım' diyen isimlere. Yaklaşık 30 yıl önce Mali ‘deki bir görme engelliler enstitüsünde tanışıp hayatlarını birleştiren ikili, ruhlarını besleyen müziği tüm engellere rağmen  geniş kitlelere duyurmayı başarıyorlar. Hayatlarının dönüm noktaları ise 2005 yılında oluyor.  Manu Chao prodüktörlüğünde,  Batı Afrika ritimleri, blues ve rock hareketleriyle Dimache a Bamako’yu piyasaya sürüyorlar.  Asıl bombayı ise 3 yıl sonra ‘Well come to Mali’ ile patlatıyorlar. Mariam’ın işlenmiş sıcak sesinin hakim olduğu albümde, ekip Londra, Paris, Bamako ve Dekar’da kayıta giriyor.  Albümde, kara kıtanın müziğine bir hayli aşina olan Blur üyesi  Damon Albarn gibi davulun ustası isimlerle çalışıyorlar. 'Sabali' isimli parçaları müzik otoritelerinden tam not alıyor.

İkili,  İstanbul Caz Festivali kapsamında 18 Temmuz'da müzikseverle buluşacak. Fransızcanın hakim sürdüğü şarkılarda, geleneksel Afrika dillerine de yer veren  çift ile İstanbul’daki konserleri öncesinde kısa bir söyleşi yaptık.

Bu kadar global olmayı nasıl başardınız?   

Çok fazla müzik türü dinlediğinizde, blues dinlediğinizde, rock dinlediğinizde, pop dinlediğinizde, yani bütün müzik türlerini severek dinlediğinizde size global bir bakış kazandırıyor. Müzisyenlerle iletişime geçmenizi kolaylaştırıyor ve çok farklı türde müzik yapmaya çalışmanızı sağlıyor.

Londra’dan Paris’e Bamako’dan Dekar’a çok farklı yerlerde stüdyo kayıtlarınız oluyor. Yaptığınız müzik gittiğiniz ülkenin kültüründen  etkileniyor mu?

Evet, mesela gittiğiniz ülkenin müzisyenleriyle tanışıyor, o ülkenin geleneksel enstrümanlarıyla karşılaşıyorsunuz. Amerika’ya gittiğimizde Amerikan müzisyenlerle tanışıp, onlarla beraber çalışma şansımız oldu, Senegal için de aynı şey geçerli. Böylelikle o ülkenin enstrümanlarıyla müziğimizi harmanlıyoruz.

Biraz Mali müziğinden bahseder misiniz? 

Mali Sound’u çok fazla müzik çeşidi barındırıyor. Her etnik grubun kendine göre tarzları var. Geleneksel müzikler de yapılıyor fakat şu anda uluslararası tanınan birçok Malili müzisyen bulunmakta. Bütün müzik çeşitleri icra edilmekte. Biz Bambara'yı kullanıyoruz.  Mali müziği gerçekten çok değişken.

Şarkı sözleriniz basit ancak bir o kadar da güçlü. Aşk, sevgi, kardeşlik ve dayanışma üzerine yazıyorsunuz.   

Sonuçta hepimiz biliyoruz ki müzik evrensel bu sebeple herkese ulaşabileceğiniz duyguları ön plana çıkarmanız gerekiyor. Sonuçta biz müzisyenler insanlara birtakım mesajlar göndermeye çalışırız. Birlikte yaşamak, birlikte çalışmak gibi. Biz de müziğimizde insanlara bu cesareti verebilecek mesajlar ulaştırmaya çalışıyoruz,

İstanbul’daki konserde müzikseverleri neler bekliyor?   

Müziğimizde birçok melodinin bulunması, renkliliğinin Türkiye’dekilere yakın olması nedeniyle onlara keyif vereceğini ve büyük bir topluluğa ulaşabileceğine inanıyorum. Sonuçta müziğimizde blues esintileri, rock esintileri, oryantal esintiler bulunmakta. Evrensel bir müzik yaptığımız için Türkiye’de olan konserimize gelecek olan herkese ulaşabileceğimizi düşünüyorum.

17.07.11 – Radikal