*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Yeni Hayat.. İlk Günler  (Okunma sayısı 1575 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20677
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com
Yeni Hayat.. İlk Günler
« : Aralık 30, 2012, 11:26:49 ÖÖ »
Yeni Hayat.. İlk Günler

Bir haftadır ağır bir grip geçiriyorum. Bu kadar şiddetlisi ilk defa başıma geliyor. Yemek yemenin imkanı yok, yesemde kabul etmiyor vücudum. Gözlerimin önünde siyah benekler var ve bazı bölgeleri gölgeli görüyorum. Halsizliğim hat safhada yataktan sadece temel ihtiyaçlarım için çıkıyorum. Ama kendimi rahat hissediyorum, ne de olsa girp bir kaç gün sonra geçer.

Aynı günlerde uzun zamandır ertelediğim, üşüme şikayeti için doktora gitmeye karar verdim. Tansiyon yükselmesine bağlı olarak (sonradan öğrendim) burnumun azar azar kanaması için de doktora başvuracağım. KBB doktoru (sağ olsun) kan tahlileri istedi sonuçlarda alanı adına herhangi bir problem göremedi. Fakat kan değerlerimde farklılık olduğunu söyleyip beni Dahiliye bölümüne yönlendirdi. Bölüm doktorunun incelemesi sonucu, kansızlığımın olabileceğini Hemetoloji bölümüne görünmem gerektiğini, bölümün sadece üniversite bünyesinde olduğunu söyledi. Günü bitirdiğimiz için ertesi gün üniversiteye gitemye karar verdik.

Akşam akıl yürütmelerimiz sonucu kullandığım ilaçlar ve aldığım besinlere devam ettim. Ne kadar da bilinçli bir hareket. Tansiyonum tesadüf bu ya sanırım o gün ilk defa ölçüldü. Ölçen kişi sır gibi saklasada tansiyonu, reçetesini vermekten geri kalmadı. (daha sonra öğrendik tansiyonum 22 civarındaymış.)

27.02.2009 diyalize ilk girişim,

Üniversitede normal polikliniklerden giriş yapmayı denedik 6 ay sonraya gün verdiler sağ olsunlar. İyi ki sabırsız, çabuk olsun diye paralı muayneyi tercih edip Hemetoloji bölümünden bir Prof. ile görüştük. Kan değerlerime baktı, tansiyonumu ölçtü… “Acil nefroloji bölümüne gitmen gerek büyük bir ihitimalle yatışını gerçekleştirirler. Durumun çok acil görünüyor.” dedi. Yönergelerle en sonunda doğru adresi bulmuştuk. Nefroloji bölümündeki doktorların sonuçları incelmesiyle yüz ifadeleri değişti, başını kaldıran doktor “hasta senmisin” diyerek hayretler içinde yüzüme bakıyordu. Duygularım; korku, endişe, heyecan, inanamama… “Böbreklerinde problem olabilir, şimdi sana serum verilecek bu arada farklı kan tahlilleri için beklememiz gerek.” Acil de bir yatak, iğneden korkan ben (orta okulda iğne yatağından kaçmıştım, sonrasında ilk buluşmamız o gün oldu iğneyle) serum ardından, kan tahlilleri derken kuzu kuzu yatıyorum sedyede. Sonuçlar çıkıyor, doktorlar hala hayret içinde “senin komada olman lazım bu değerlere göre, kendini nasıl hissediyosun?” , “Gayet iyiyim (:” En sonunda tanı konuluyor, muhtemel kronik böbrek yetmezliği. “Bugün acil diyalize girmen gerek, sana katater açacağız, ama burada yerimiz yok devlet hastahanesi ile görüşüldü yatışın oraya yapılacak, diyalize orda girmen gerek.” “Tamam da diyaliz? katater? yatış? Peki.” Katater açmak için bir bay bir bayan iki doktor başımda. Kasık bölgesindeki kalın damarlardan açmaları gerekiyormuş. (Katater: telaffuzunu bile sonradan öğrendim. Damara çatallaşan bir kanal yardımıyla giriş açılması.) İnsanın doğasında olan birşey bilmediği şeylerden korkması. Korku, şaşkınlık, heyecan, endişe… İğne olmadan korkan ben… Uyuşturdular, neşterle kesildi, kanal (ince bir boru) içimde gidip geliyor. Bir türlü tam yerini bulamadı nedense. Geri gidiyor sonra tekrar derinlerde… derken bir süre sonra dikişle sabitliyorlar. “Dinlen artık sevk edileceksin.”

Ambulans ile devlent hastahanesine sevk işlemim gerçekleştirildi. Serviste bir yatak verdiler. Akşam 10:00 gibi diyalize ***ürdüler. İlk defa giriyorum diyaliz salonun kapsından, içerideki ışıkların çoğu sönük ortada hemşirelerin bulunduğu bölmenin ışıkları yanıyor sadece. Bir bay (Ercan) ve bir bayan (Ayşegül) sağlık görevlisi var içeride. Bay olan Ercan güler yüzle karşılıyor (sağ olsun). Hastaların psikolojilerinden haberdarlar ikiside. İlk defa olduğu için anlatarak yapıyor işlemleri. “Endişelenmene gerek yok” diyor, ama elde değil bilinmezlik devam etmekte. Ve sonunda diyaliz makinasıyla tanışıyorum, uzun bir süre birlikte yaşamamız gerek. Onsuz hayatımı çok fazla idame ettiremeyeceğim gerçeğini anlıyorum yatakta düşüncelere dalmışken. Bugün 2 saat, ertesi gün 3, sonra gün aşırı 4 er saat girecekmişim. Haftada 3 gün. Ercan’la sohbet ederken öğreniyorum bunları. Durumumun farkında ve temkinli davranıyor cümlelerini kurarken. O günü havadam sudan konuşarak ve rahatlamamı sağlayarak noktalıyoruz günü.
Ertesi gün tekrar diyaliz, muhtemel kronik böbrek yetmezliği teşhisi devam ediyor, kesin konuşan birine rastlamak imkansız ama artık kronik böbrek yetmezliği hastası olarak işlem görüyorum. Diyaliz deki hastalarla karşılaşıyorum ertesi gün, bazılarıyla tanışıyorum “Sana böbrek veren olur, gençsin, üzülme” bir kaç kişi aynı şeyi tekrarlıyor. “Böbrek mi? Neden? Ee benim teşhisim kesinleşmedi ki daha.”

Devam eden günler istemeyerekte olsa diyalize bağımlılık fikrine alışmak zorunda kalıyorum. Diyalzin bir tedavi olmadğını, sadece böbrek naklinin elle tutulur faydalar sağladığını öğreniyorum. Diyaliz sadece nakil olana kadar hastaya süre kazandırıyormuş.

Hastahaneden taburcu ediyorlar 13 gün sonra, bu arda yaklaşık 25 saat diyalize girdim. Sonrasında tekrar üniversite hastahanesi, nefroloji bölümünde yapılan araştırmalar. Bir gün de üniversite de yatıyorum. Kesin teşhis için böbrek biyopsisi (böbrekten parça alınıp incelenmesi) yapılıp kesin teşhis konacak. Fakat yapılan tetkiklerde böbreklerdeki rahatsızlığın ilerlediği anlaşılıyor ve yapılacak herhangi bir müdahalenin kanamaya yol açabileceği ve durduralamayabileceği gerekçesiyle biyopsiden vazgeçiliyor. Üniversite den taburcu ediliyorum.

İnternette geçirdiğim uzun saatler sonrasında hastalık hakkında bir çok şeyi öğrendim. Öncesinde diyaliz ya da böbrek kelimlerini televizyondan duyan ben o günlerde en az bir sağlık görevlisi hatta doktor kadar bilgi edindim durumum hakkında. Diyaliz de geçirilen zamanlar, uzun vadeli ve kısa vadeli etkileri, böbrek naklinin gerçekleşmesi, nerelerde nasıl yapıldığı, hastalığım sırasında nelere dikkat etmem gerektiği, yeme ve içme kısıtlamalarım. Bunları ve daha fazlasını biliyordum artık. Korku ve endişe devam etsede ve yük ne kadar ağır gelsede izlenmesi gereken yolu az çok belirlemiştim kafamda. İki şehir belirledim üniversite hastahanelerine gidip böbrek nakli araştırmasını başlatmak için. Bu arada ilk günümden beri beraberimde gelen babam beni hiç bir zaman yalnız bırakmadı. Tabi diğer aile bireyleri de. Ama babam ilk günden beri hep yanımdaydı. Böbrek nakli konusu çıktığında tereddüt etmeden tamam diyen kişilerdendi. Nakil için gerekli kriterleri de öğrenmiştim, aileden bu kriterlere uyanları konuştuk hep birlikte. Bu konuşmalar sayemde sinir harbiyle sonuçlansada ailem her zaman için anlayışlı ve hissedilenlerin farkındaydı. Sinirleniyordum, çünkü hala daha kabullenebilmiş değildim ve araştırdıklarımı aktarmakta yetersiz kalıyordum. Her zaman için ailemden bir adım önde oldum bilgi konusunda ve onlarla konu hakkındaki bilgilerimi paylaşmama rağmen temkinli hareket etmeyi seçiyorlardı her zaman. Ama ben sabırsızdım. Sonuç olarak sadece babamın böbrek verebileceğini diğer aile fertlerinin sağlık problemleri ya da kan uyuşmazlığı gibi sebeplerden ötürü verici olmayacaklarını öğrendim.

Başka bir şehire üniversite hastahanesine gitmeden önce kimin böbrek verebileceği, bu işlemin nasıl ve ne şekilde olduğu avantajları ve dezavantajlarını öğrenmiş elimden geldiğince aileme anlatmaya çalışmıştım. Üniversitedeki doktorlar nakil işlemlerinin belirli bir süre aldığını (5-6 ay gibi) ve bu süre zarfında diyalize devam etmem gerektiğini, kadavradan nakil için listeye ismimi yazdırmamın faydalı olacağını söyledi. Üniversitenin bulunduğu şehirde yaşayan aile yakınlarımızında yardımlarını hiç bir zaman göz ardı edemem. İşlemler uzun zamanlara yayıldığı için evlerinde ağırladılar her zaman bizleri ve manevi açıdan destek oldular.

Babamla beraber sabahtan üniversite kapısından giriyorduk öğlene kadar tahlil işlemlerini yaptırıp öğleden sonra sonuçlarla birlikte doktorla görüşüyor akşamınada şehrimize geri dönüyorduk. Bu işlemler uzun bir zaman aldı. Tahilillerin sonuçlarına göre bazen tereddüt bazende sevinç yaşadık. Muayne olmamız gereken poliklinikler; pskiyatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları ve bir kaç tane daha, göğüs hastalıklarında babamın küçükken geçirdiği bir rahatsızlık ortaya çıktı, sigara kullanıyordu onu bırakması ve akciğerleri için ilaç kullanması gerektiğini söylediler. Hazırlık dönemi içinde istenilen herşeyi harfiyen yaptı babam ama ben sigara içmeye devam ettim benim bir rahatsızlığım olmamasına rağmen ameliyattan önce sigarayı bırakmam gerekiyordu. O konuda hala mahcubiyet taşıyorum babama karşı. Babamın tedavisi olumlu yönde ilerledi ve ameliyata kadar herhangi bir problemle karşılaşmadık.
Bu arada şehrimdeki devlet hastahanesinde diyalizime düzenli olarak devam ediyor, diyetime ve sıvı alımıma dikkat etmeye çalşıyordum. Genel bir yanlış anlamada böbrek çok çalışsın diye çok su içmek gerektiğiydi, herkese tam tersi olduğunu fazla suyun diyaliz hastaları için çok zararlı olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Diyalizin ilk günlerindeki gerginlik, korku ve endişe büyük ölçüde azaldı. Bir çok zaman mutsuz olsamda hastalık aklıma gelmediği zamanlarda kendimi gayet iyi hissediyordum. Ben diğer hastlara göre şanslı sayılırım, diyaliz tedavisini senelerce gören hastalar var ve her sene insan vücudu maruz kaldığı bu makina şokuna karşı direncini kaybediyor. İstatiksel olarak diyalize bağlı yaşamanın ortalaması 10 sene buna karşılık Japonya’da 38 yıl boyunca diyalize giren hastada var. Kurallara uymaya ve bünyeye göre farklılık gösterdiği bir gerçek. Diyaliz hastalarının çektiği sıkıntıların durağı yok, mola verme şansları da tek çözüm nakil olmak. Böbreğini vermekten çekinen hasta yakınları var, organ bağışının ne demek olduğunu da bilmiyoruz toplum olarak. Malesef bu sebeplerle her geçen yıl yenileri ekleniyor böbrek hastalrına eskilerinde de bir azalma oladığı için katlanarak artıyor hasta sayısı.

Bu şekilde 6 ay geçti, ve doktorlardan nakil işleminin yaklaştığını kısa süre sonra nakil olabileceğimi öğrendim. O zaman anladım, gerçekten ameliyat olacaktım ve sağlam bir insan benim yüzümden ameliyat masasına yatacaktı. Öncesin de bu kadar yoğun hissetmemiştim. Ailemden gelecek olan olumlu, olumsuz tüm düşüncelere açıktım. Vermek istemeyebilirler hür iradelerinin bileceği bir şey. Ama o gün gerçekten sorguladım, bunu yapabilekmiyim, bir başkasınında acı çekmesine katlanabilecekmiyim. Kendimi pekte düşünmedim sonrasında tüm odağım babamda toplandı. Onun tek lafı beni benden etti. “Ben yaşadım yaşayacağım kadar, sıra sende” o kadar içten söyledi ki …. Oysa 54 yaşında ve daha önünde çok uzun bi ömür var, bir babanın bundan vazgeçmesi, yaşamak için dünyaya gelen bir insanın bundan vazgeçmesi. Tabi durum bu kadar vahim değildi, risk vardı ve ister istemez insan o riske odaklanıyor. Sağlıklı olarak hayatını devam edebilecek ve hatta eskisine göre daha sağlıklı hayatına devam edebilecekti. Çünkü her türlü tetkikler yapılmış ve sonrasında da yapılmaya devam edecek. Ama o duygusalık insanın düşüncelerini etkiliyor ister istemez.

09.09.2009 ameliyat,

Ve sonunda hastahaneye yatış işlmelerini 4-5 gün önceden yaptık. Ameliyat günü sabahı babamla onun yatağında oturuyoruz. Elimize arakasından kapanacak önlük benzeri ameliyat elbisesini tutuşturdular. “Bunları giyip bekleyin.” İkimizinde keyfi yerindeydi ama ben biraz heycanlı ve endişeliydim, babam pek belli etmez ama sanırım oda heycanlıydı. Bir süre öyle bekeldik babamla konuştuk ama hiçbir zaman ”hakkını helal et” diyen olmadı aramızdan, demem gerekiyormu diye düşündüm ama zaten sapasağlam çıkacaktık. Ben yerimde duramıyor odanın içinde yürüyor kapıda görevlilerin gelmesini bekliyordum ki babamın sedyesi geldi, ilk olarak onu ***ürdüler, ben yalnız kalınca yerimde hiç duramaz oldum, biraz sakinleşmek için yürüş yaptım koridorda, derken benim sedyede geldi. Yatırdılar ve amleliyathanenin yolunu tuttuk, zaten aynı kattaydı ve pek yol katetmedik. İçeri giridğimizde babamın sedye duvarın kenarına yanaştırılmış bekletiliyordu beni de onun yanına aldılar, ikimizinde yüzü gülüyordu, babamı öyle görünce biraz daha rahatladım. Ameliyathaneye ilk beni aldılar öncesinde çok küçük dozda bir iğne yaptılar sarhoş gibi hissetmeme yetti. İçeri girdiğimde herşey daha eğlenceli geliyordu gözüme. Ve bir iğne daha sersemleştim iyice ve bir tane daha, “çok uyuştum, sanırım bayılma…..” üzereyim derken bayıldım diye tahmin ediyorum.

Yoğun bakımda yatağa alırlarken ayldım biraz, ameliyat yerinin acısıyla bağırdığımı hatırlıyorum yatırırlarken tam da üstüne çevirdiler beni, sonrasında gözlerimi açamaya çalıştım ama değişik bir şey vardı gözlerimde krem gibi, kurumasın diye sürüyorlarmış, onu temizlediklerinde biraz daha rahatladım. İlk olarak babamı sormuşum, sonradan hemşireden öğrendim, yanımda yattığını iyi olduğunu söylemişler dönüp bakmışım, sonra yine uyku. Narkozun etkisi belirli bir süre kesik aralıklarla geçiyor ayılıyorsunuz, 5-10 dk lık periyotlarla tekrar uyuyorsunuz. Gerçekten çok ilginç bir his. Tamamen ayıldım, ama hala narkozun etksi vücudumda var ve elimde bir düğme bastıkça morfin enjekte ediyor vücuduma, ameliyat sonrasında pek ağrı çekmedim onun sayesinde. Babamın durumunu sordum ara ara kendisine hep iyiydi (: artık rahatlamıştım, bir de servise çıksak…
İlk olarak babamı aldılar servise, onun durumu daha iyiydi ilk başlarda, rahattı. Çok az miktarda ilaç ve serum verdiler. Ben çıkar çıkmaz ikişer üçer serumla bir sürü iğneyle karşılaştım, doğal oalrak onların hepsi gerekliydi. 2 gün yoğun bakımda kadıktan sonra babamın kaldığı 6 kişilik odaya aldılar beni, özel oda için sıraya girmiştik ama boş oda olmadığı için bir gün burada kalmamız gerekti. Ailem biraz tepki gösterdi doğal oalrak daha hijyenik ortamlarda bulunmam gerekiyordu, ben pek umursamadım çünkü yoğun bakımda da kişi sayısı fazlaydı. Babamla karşılıklı yataklarda yattık bir gece, babam kalkabiliyor hatta biraz biraz yürüyebiliyordu 2. 3. günden. Ertesi gün özel odaya aldılar beni orası haliyle çok daha rahat ve sessizdi. Babam içinde ayarlamayı düşündük benzer bir oda ama yoğunluk olduğu için sadece alıcı hastalara özel oda tahsis ettiklerini söylediler. Bu benim pek hoşuma gitmesede yapılabilecek pek fazla birşey yoktu. Babam 4.-5. günlerde yanımda kaldı, hatta odadaki koltuk yatak oluyordu onda yattı bir iki gece, biraz daha rahatlamıştım, rahat etmesini artık fazladan sorunla karşılaşmamasını istiyordum. Ameliyattan 1 hafta sonra babamı taburcu ettiler servisin çıkış kapısına kadar beraber yürüdük ve son adımlarımızı atarken dayanamadı göz yaşlarına yenik düştü. Babamın ağlaması herşeyden çok etkilemiştir beni, o zamanda yüreğim eridi sanki, omuzunu sıktım, “artık iyiyiz bundan sonrada iyi olacağız diyebildim” sarıldım… Teşekkür edilebilecek bişey değil, o kadar basit değil, sadece gözlerle anlaşılabilecek bişey sanırım. Kelimeler bile yetersiz kalıyor açıklamaya. Hergün telefonda görüştük babamla sesi hep titriyordu, bu beni üzsede uzakta olduğu ve yanımda olmak istediği için olduğunu biliyordum. Aramızda çok farklı bir bağ var artık tarifsiz, değil canımı vermek, güneşi indir dese bir yolunu bulur indiririm, maddesel ölçüt vermek çok değersizmiş gibi geliyor ama en yakın tarifi bu olurdu heralde.

24.09.2009 taburcu,

Taburcu olup akşamına şehrimize geri döndük, artık hareketlerim daha serbest ve rahat. Aynı gün babamın yanına gittim, evde ilk görüşmemizdi babamın ağrıları bana göre biraz daha fazlaydı, ama rahattı.Ertesi gün ilaçlarımı aldım, düzenli kullanmam gerek. Sık sık babamla görüşüyorum, her karşılaşmamızda sevgi seli, o kadar yoğun ki duygular bir süre sonra birbirimizin gözlerine bakamıyoruz. Bundan sonra onun sağlıklı bir hayat sürmesi herşeyden önemli benim için . Benim atlatmam gereken adaptasyon dönemi var, 6 ay gibi bir süre aşırı dikkat etmem gerekiyor kendime. Babamın verdiği böbrekle üstlendiğim sorumluluk beni ömrümün sonuna kadar koruyacak biliyorum. Kendimi kaybetsemde babamın bir parçasının bende olduğunu hatırlayıp toparlanmam uzun sürmeyecek.

İnsanın başına gelebilecek bir çok şey var şu hayatta, bizim başımıza gelen olayın bir şekilde çözüme kavuşması büyük bir şans. Daha ne çok üzüntü ve hastalık var insanların çekmek zorunda kaldığı… Bunları görüp duyarlı olmalıyız ve her an için hayatımızın farklı bir yönde değişebileceği gerçeğini anlamalıyız. Bunları düşüncede canlandırmak ve kalpte yaşamak arasında çok fark var, kalbinizde yaşayıp adımlarınızı ona göre atarsınız umarım.

alıntı