*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Ayça Akın: Başarı İçin Her Gün Küçük Veya Büyük Bir Şeyler Öğrenmek Gerekir  (Okunma sayısı 7230 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20677
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com


Bedensel Engelli Ayça Akın, Markom Leo Burnett reklam ajansında Tasarımcı olarak çalışıyor. İş dünyasında imkan verilmeden sırf engelli diye bir insanı saha dışında bırakanlar yüzünden engelli cevherlerin bu kalıplaşmış önyargılar ve algı problemleri yüzünden yitip gittiğini vurguluyor.

Akın, yaşadıklarından yola çıkarak “Hadi Cesaret” adlı kitabını kaleme alarak piyasaya çıkarmış. Kitabıyla iz açtığı yolda her okuyucunun feyz almasını amaçlamış. İş hayatı boyunca hayalini kurduğu mesleğini sürdüren Akın, başarmak için istemek, istemek içinse yapmak gerektiği inancı ve prensibi ile her gün başarılarına bir yenisini ekliyor.

Sizi tanıyabilir miyiz?

1981 İstanbul doğumluyum. Lise eğitimimi Anadolu Meslek Lisesi Grafik bölümünde, üniversite eğitimimi ise Kadir Has Üniversitesi Grafik bölümünde aldım. Kadir Has Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu dönem birincisi olarak mezun oldum. Mezun olduktan sonra özel sektörde 6 yıl grafik tasarımcı olarak çalıştım ve yabancı dil eğitimime devam ettim. 6 yılın sonunda şuan halen çalışmakta olduğum Markom Leo Burnett reklam ajansında iş hayatıma grafik tasarımcı olarak devam ediyorum. Kendi hayat hikayemi kaleme aldığım “Hadi Cesaret” adlı kitabın yazarıyım. Tasarımcı kimliğimin yanında yaşam koçluğu ve danışmanlık da yapmaktayım.

Bize öğrencilik yıllarınızdan bahsedebilir misiniz?

Öğrencilik yıllarım sosyallik açısından pek parlak geçmedi ama dersler bakımından iyi bir öğrenci sayılırdım. Sosyallik açısından parlak geçmemesinin nedeni “öteki”leştiriliyorsunuz. Özellikle ilkokul, ortaokul, lise dönemlerinde... Fiziksel olarak diğerlerinden farklısınız ve bu tuhaf bakışlara maruz kalmama sebep oluyordu. O dönemlerde tabii ki bu sizi rahatsız ediyor. Kendi içiniz de diğerlerinden farklı bir fiziğe sahip olmanın sorgusunu yaparken birde tuhaf bakışlara maruz kalıp size uzaydan gelmişsiniz gibi uzak durulması psikolojinizde hoş etkiler bırakmıyor. Bugün ise o yıllarımı kahkahalarla anıyorum.

3 yaşında yaşadığınız bir olay tamamen hayatınızı değiştirmiş. Bize o günleri anlatabilir misiniz?

Evet. Doktor hatası yüzünden 3 yaşında JRA rahatsızlığına ve “engelli” sıfatına sahip oldum. Tüm yaşanmışlıkları ve verdiğim mücadeleleri bütün açıklığıyla kitabım da paylaştım. Bilincimi kazanmaya başladıktan sonra ki dönem tabi ki çok sancılı oldu. Sorgulamalar başlıyor. ”Neden ben” diye sormaya başlıyorsunuz ve zaman zaman hayata küsüyorsunuz. İsyan durumları baş gösteriyor. Dilediğiniz gibi bir yaşam sürmek yerine için de bulunduğunuz koşullara göre hayatınıza şekil vermek durumunda kalıyorsunuz. E tabi bir de insanların fiziksel sorunlarınızdan dolayı tuhaf bakışları... Fiziksel sorunlarınızın ilerlememesi için kullanmak zorunda olduğunuz ateller... Çektiğiniz ağrılar, sancılar... Beyniniz de gece ve gündüz “neden ben” sorularını çınlayıp duruyor. Hayatımın büyük bir kısmını değiştiremeyeceğim bu durumu kabullenmeye direnç göstererek geçirdim, bu direnç mutsuz bir yaşam olarak bana geri döndü o yıllarda.

JRA nedir? Ve yaşam kalitenizde neleri olumsuz etkiledi?

Açılımı Juvenil Romatoid Artrit, iltihaplı eklem romatizması. Birçoğumuz romatizma deyince soğuk havalarda eklemlerin ağrıması olarak basitçe algılayıp “bende de romatizma var” diyerek çok hafife alıyor. Halbuki JRA bir rahatsızlıktır ve doğru tedavi uygulanmadığı takdirde diğer organlarınıza da ciddi zararlar verebilir. Kesin tedavisi olmayan bir durum bu. Tedavi de ki amaç eklem hasarlarını önlemek, kişinin fonksiyonlarını olabildiğince yerine getirebilmesini sağlamak, atak dediğimiz dönemleri minimuma indirmek ki doğru tedavi ile bu ataklar ortadan kaldırılabiliyor. Atak dediğimiz dönem ise rahatsızlığın aktif olduğu dönemler dediğimiz dönemler. Bu dönemler de eklemleriniz de dayanılmaz ağrılar oluyor. Dalgalı ateşlenmeler oluyor. Eklem yerleriniz de şişmeler oluyor. JRA eklemleri tutan bir rahatsızlık olduğu için hareket kısıtlılığı yaratıyor. Ben toplu taşıma araçlarını kullanamıyorum. Ulaşımımı özel araç veya taksiyle sağlıyorum. Biraz pahalıya patlıyor ama konforlu bir ulaşım oluyor.

Merdivenler de sorun yaşıyorum. Çok fazla uzun yol yürüyemiyorum birde çok fazla ayakta duramıyorum çabuk yoruluyorum. Ben hayatımı önceki ve sonraki diye ikiye ayırdım. Önceki hayatımda bunları çok sorun ediyordum kendime ama düşünce şeklimi ve hayata bakışımı değiştirdikten sonra artık bunların hiçbiri “sorun” kategorisine girmiyor benim için. Çünkü insan istediği sürece her şeyin çözümü var.

Çocukken olmak istediğiniz veya hayalini kurduğunuz bir meslek var mıydı? Şuanda hayalini kurduğunuz mesleği mi yapıyorsunuz?

Az önce de dediğiniz gibi kimse tarafından beklenmeyen bir olay biranda hayatınızı değiştiriyor ve siz hayatınıza içinde bulunduğunuz şartlara göre yön vermek durumunda kalıyorsunuz. Grafik tasarımı seçmemde ki en büyük nedenlerden biri JRA’ydı. Grafik tasarım bedenen çaba sarfetmenizi gerektiren bir meslek değil. Bilgisayar ve masabaşı işi. Lisede grafik bölümünü seçerken ne olduğuna dair bildiğim şeyler sadece oradan burdan duyduklarımdı. İşin içine girdikçe keyif almaya başladım. Hedeflerimi ve hayallerimi bu yönde inşa ettim ve evet ben iş hayatım boyunca hayalini kurduğum mesleği yaptım ve halen de yapıyorum.

Engeliniz şuan ki işinizi yapmanıza bir engel oluşturuyor mu?

Hayır oluşturmuyor. Her ne kadar zamanında elimde ki deformasyonlardan dolayı hocalarım da dahil olmak üzere “sen bu ellerle grafik yapamazsın bırak” deseler de hayır hiçbir zaman engel oluşturmadı bugün de oluşturmuyor.

Engelli bir birey olarak iş arayışınızda neler yaşadınız?

Üniversiteden mezun olduktan sonra çalışmayı düşünmüyordum. Freelance olarak sürdürmeyi düşünüyordum. Önceki hayatım da yaşadığım özgüven eksikliği iş bulma konusunda da birçok endişeye yol açtı zihnimde. İş temposuna ayak uydurabilecek miydim? gibi. JRA öyle bir rahatsızlık ki günü gününe tutmayan durumlar yaşatabiliyor size. Bugün ağrısız sızısız güne gözlerinizi açarken birkaç saat sonra ağrı çekebiliyorsunuz. Tabii bu ağrılar arkasından eklem tutulmalarını getiriyor ve kalem tutarken dahi zorlanabiliyorsunuz. Bu durum da izin almak durumunda ve hatta işe gidememe durumunda kalıyorsunuz. Atak dönemleriniz olduğunda ise bu süreç 7 ile 10 günü bulabiliyor. İşvereniniz böyle süreçleriniz de ne kadar anlayış gösterebilir? Çalışacağım yerin konumuna, mesafesine dikkat etmek durumundayım. Uzak mesafeler de çalışma gibi bir şansım yok, e tabi merdiven sorunu da olunca bazı kıstaslar belirliyorsunuz. Ama eğer içiniz de bir yerlerde birtakım şeyleri ne kadar açığa çıkarmamışta olsanız tohumları varsa inceden inceden mücadelenizi kaybetmiyorsunuz. Bu çok enteresan ve hoş bir şeydir. Bir taraftan endişeleriniz ve hatta korkularınız diğer yandan cılız fakat “dene” diyen bir güç. Her mezun gibi bende yapabileceklerimi yaptım. Önceki hayatımda atacağım her adımı düşünen bir yapım vardı. İlk kez o dönem de sonrasını düşünmedim. Cv’mi birçok cv sitesine bıraktım. İlgilenen olursa o zaman bakarım çaresine dedim. Benim değişim rüzgarlarını ciddi anlamda estirmeye başladığım dönem o yıllardı. Lise yıllarım da içinde bulunduğum psikolojik karmaşadan çıkmak adına kendimi kişisel gelişime ve spiritüel konulara yönlendirdim. İtiraf etmeliyim ki çok inançsızca, bazı insan gibi “bunlar kandırmaca yok böyle tozpembe dünyalar” diye başladım. Bugün ise bir kişisel gelişim kitabının sahibiyim. Kişisel gelişime ve spiritüel konulara olan ilgim o yıllar da daha da arttı ve o yıllar da bilinçaltımı bilinçli şekilde kullanmayı öğrendim. Zaman için de bunu hayatıma entegre ettim ve “sonraki” diye adlandırdığım hayatımı inşa etmeye başladım. Şimdi keyifli, mutlu ve bugün “çok mutluyum” dediğim hayatımın sahibiyim.

Şuan ki işinizde ki başarınızı neye borçlusunuz?

Herşeyden önce bilinçaltıma borçluyum. Eğer Ayça “önceki” diye adlandırdığı hayatında ki zihinsel kalıplarıyla yola devam etseydi asla bu nokta da olamazdı. Ne kadar eğitim alırsanız alın, işvereniniz size ne kadar anlayış, sevgi, saygı, hoşgörü gösterirse göstersin, ne kadar “engel” kavramı bilincinde olursa olsun, siz özgüveninizi geliştiremediğiniz ve zihninizde bazı şeyleri değiştiremediğiniz sürece bir adım dahi ilerleyemezsiniz. Taşıma suyla değirmen dönmez misali. Bu altyapıyı bu şekilde oluşturduktan sonra hedef belirleyip “vazgeçmemek” çok önemli. Bunların üzerine her daim gelişmeyi, öğrenmeyi de eklerseniz gelemeyeceğiniz hiçbir nokta yok. Her zaman söylediğim bir şey var. Her gün küçük veya büyük bir şey öğrenmek gerekir. Ne olduğu önemli değil “bir şey” öğrenmeli.

Çalışma koşullarınız nasıl? İşyerinde bir iş günü nasıl başlıyor ve nasıl bitiyor?

2005 yılında üniversite’den mezun oldum ve bugün 2012 yılındayız. Yalnızca iki şirkette çalıştım. İlk şirketimde 6 yıl çalıştıktan sonra 2012 Ocak ayında şuan çalıştığım Markom Leo Burnett Reklam Ajansı’na geçtim. İlk iş adımlarımı attığım da öğrendiğim tekniklerle bilinçaltımı ideallerim doğrultusunda kullanmaya özen gösterdim. Evime yakın bir işyeri olmalıydı, merdiven sorunu olmamalıydı ve işverenim bazı şeyleri benim penceremden görebilmeliydi. İlk işim evime yalnızca 20 dk. uzaklıkta sadece 5 basamaklı bir şirketti. Asansörden iniyor 10 adım dahi atmadan odama geçiyordum. İşverenimle hiçbir zaman çalışan – patron ilişkisi içinde olmadık. Şuan çalıştığım ajansın da, fiziksel konumu aynı. Merdiven sorunum yok çünkü plaza girişinde sadece 5 basamak var. Aynı şekilde asansörden indiğimde birkaç adımda yerime geçiyorum. İş arkadaşlarımın hepsi “engel” kavramı ve “engellilik” konusunda fazlasıyla bilinçli. Ajansımız iki katlı ve kreatif ekip normalde üst katta. Gerek firma olarak gerekse çalışanları olarak “engel ve engellilik kavramı” konusunda o kadar güzel bir bilinç oturmuş ki ben talep etmeden alt katta benim zorluk çekmemem adına bir yer ayarlandı.”Öteki” sınıfına asla girmiyor ve böyle bir ayrımı da hissetmiyorsunuz. Başta Bedensel Engelliler Dayanışma Derneği olmak üzere birçok sosyal sorumluluk projesinde öncü olan bir ajans Markom Leo Burnett empati yeteneği gelişmiş. Hayata bakışınızı ve düşünce sisteminizi değiştirdiğiniz de doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla oluyorsunuz. Erken uyanıyorum 6:00 da güne “merhaba” diyorum ve 7:30 da işbaşı yapıyorum. Bu tamamiyle kişisel bir tercih çünkü erken başlamak daha kolay adaptasyon sağlıyor tabi uyku sorununuz yoksa.

Sıkıldığınızda ya da motivasyonunuzu kaybettiğinizde neler yapıyorsunuz?

Hemen hareketli bir şarkı açıyorum. Depresif bir yaşam tarzını sevmediğim için müzik – ritm beni oldukça motive ediyor ve canlandırıyor. En büyük destekçilerimden biri kardeşimdir. Asla aramız da abla-kardeş resmiyeti olmadı. İkimiz de hayatı ti’ ye almayı seviyoruz. Gülmek için mantıklı şeyler aramıyoruz. Her sohbetimiz bol kahkalı geçiyor ve bu oldukça motive edici oluyor. Bir iki kafa dengi dostunuz varsa onlarla yapılan kahve sohbetleri – haftasonu planları da oldukça motivasyonu arttırıyor.

Aslında motivasyonu arttırmanın tek bir yolu var bana göre; sıkıldığınız da 5 dakika kendinize ayırıp “şuan ne yapmak istiyorum” sorusunu sormak ve içinizden ne geliyorsa o an onu yapmak.

Çalışma hayatınızda hiç mobing, ayrımcılık ve önyargılarla karşılaştınız mı? Eğer karşılaştıysanız kısaca özetleyerek bu süreçlerle nasıl başa çıktınız?

Önyargılarla tabii ki karşılaştım. Nasıl başa çıktığım sorusuna gelince duymamazlıktan geldim. Her ne kadar “öteki”leştirilsem de ben kendimi “sonra ki” diye adlandırdığım hayatımda “öteki” olarak görmedim. Görseydim eğer önyargı sahibi insanlara onay vermiş olacaktım. Bu da onlara değil sadece benim hayatıma sorun yaratırdı.

Çalışma hayatınızda prensip ve olmazsa olmaz dediğiniz kurallarınız var mı? Bize anlatabilir misiniz?

Kurallarım yok. Ne sosyal hayatımı ne de iş hayatımı kurallar çerçevesin de yaşamayı sevmiyorum. Kural koyarsanız gelişemezsiniz, ilerleyemezsiniz. Bu sizi sınırlar. Prensip kavramı ise ayrıdır. İş bekletmeyi ve sorumsuzluğu sevmem.

Yaşamına aynı anda çok şeyi sığdıran çok sosyal birisiniz. “Hadi Cesaret” adlı sizi ve yaşam dinamizminizi anlatan bir kitabınız bu yıl piyasaya çıktı. Kitabınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?

Tabi ki. Kitabı yazmam da ki neden; az önce de belirttiğim gibi kişisel gelişim ve spiritüel konulara çok inançsızca başladım. Bu tür öğretiler size mutluluğun formülünü verirler ama somut örnekler sunmazlar. Ben hep ispat aradım ama bulamadım. Öyle bir ispat olmalıydı ki bu, bir tarafta yaşanmışlıklar ve kaybedilenler diğer tarafta mutluluklar ve kazanmışlıklar. Benim yaşanmışlıklarımdan, verdiğim mücadelelerden, kaybettiklerimden, başarılarımdan, kazandıklarımdan daha somut bir ispat olamazdı. Hayata eşit şartlarda gelmiyoruz ama bir hayat değiştirebilir. Birkaç sıfır yenik başlamış olsanız bile. Bir kişi yaptıysa herkes yapabilir, ben yaptıysam başkaları neden yapamasın? Yeniden başlamak isteyenler için, engelli dostlarımıza feyz olması için ve de sağlıklı diye adlandırılan fakat buna rağmen kolay pes edenlere ışık olması amacıyla “HADİ CESARET” adlı kitabımı yazdım. Tüm yaşanmışlıklarımı ve nasıl başardığımı tüm yalınlığıyla paylaştım.

Unutmadan kitabınızda yer alan bir başlık var “farkımla fark yaratmak”. Fark yaratabildiniz mi?

Bunun ukalalık olarak algılanmasını asla istemem ama evet, ben yarattığımı düşünüyorum. Birçok engelli dostlarımıza göre daha aktif bir hayatım var. Kariyer hedeflerimin büyük bir kısmına ulaştım. Büyük bir kısmına diyorum çünkü hedefler bitmez, bitmemeli. Ne kadar bedensel engelli sıfatına girsem de imkanlarım dahilin de asla kendimi sınırlamıyorum. Denemeyi seviyorum.”Kendime “Hadi Cesaret” diyebiliyorum. Sırtımda adımın baş harfini taşıyan kocaman bir melek dövmem var. Kaç tane dövmesi olan engelli gördünüz? :) Yanlış algılanmasın bu tabii ki farklılık değildir ama engelli sıfatında olup ta bu derece özgüven ve tarz yaratabilmek farklılıktır.

Kitabınızda bahsettiğiniz gibi dibe vurmuş bir hayatı nasıl harikalar diyarına çevirdiniz?

Hayata bakışımı değiştirerek, zihinsel kalıplarımı yıkarak, bilinçaltımı doğru kullanmayı öğrenerek, vazgeçmeyerek. Bu söyleyeceğim şey birçok kişiye polyanacılık olarak gelse de hayatın olumlu taraflarını görmek zorundasınız. Olumsuz şeyler aramaya kalkarsak size çok değil 1 sn. içerisinde binlerce olumsuz şey sayabilirim. Bardağın dolu tarafından bak dediklerinde en başta tepkiyi ben verirdim.”Tabi tuzun kuru demesi kolay” diyerek ama doğru olan mantık bu.

Bu arada sporla aranız nasıl?

Hiç yok. Aslında rahatsızlığımın en iyi dostu spor. Çocuk yaşta özel eğitmenler eşliğinde yüzme, kondisyon, su jimnastiği yaptım ama bu çok uzun sürmedi. Rahatsızlığımın en alevli dönemleriydi ve çok fazla ağrılarım oluyordu o zamanlar. Birde üstüne “tutulma” olan eklemleri hareket ettirmeye çalıştıkça artan ağrılar da yüklenince ben dayanamadım ve bıraktım. Yaptığım hiçbir şey den pişmanlık duymam, pişman olacağım şeyi de yapmam ama hayatımda ki tek pişmanlığım sporu bırakmamdır. Hayatım boyunca hayalini kurupta tek gerçekleştiremediğim şey binicilik sporuydu. Binicilik gerek spor olarak gerekse kıyafetleri olarak bana her zaman çok asil gelmiştir. Rahatsızlığım buna izin vermedi.

Kitabınızda sizi tanıyan yakın dostlarınızın yorumları, Anne ve Babanızın sizinle birlikte yaşadıklarını anlatan bölümler var. Aileniz ve çevrenizin başarınızdaki yeri nedir?

Ailemin payı büyük. İlkokul yıllarımdan tutun da bugün ki iş hayatıma kadar. Toplu taşımaları kullanamadığım için okuluma ailem getirip götürdü hep. Bugün bile işyerime sabah ailem bırakıyor ve akşam ailem alıyor.

Başarılı ve örnek biri olarak engellilerin istihdamda hak ettiği yeri alması için sizce neler yapılmalı?

“Engel” yada “engelli” kavramı bir düşünce algılama şekli problemi. Her şeyden önce bakış açısının değişmesi ve kalıplaşmış düşüncelerin dışına çıkılması, önyargıların yıkılması gerekir. İmkan verilmeden biri insanı sırf engelli diye saha dışında bırakmak çok yanlış bir tutum. Ne cevherler bu kalıplaşmış düşünceler-önyargılar ve algı sorunundan dolayı yitip gidiyor. Tabi fiziksel şartlar da önemli bir unsur. Ama bakış açısı değiştiğinde bu sorunlarda paralel olarak çözümlenecektir düşüncesindeyim.

Röportajımızın keyifle sonuna doğru gelirken sizden gelecekle ilgili planlarınızı da öğrenebilir miyiz?

Birinci kitabımı yayınladım. Sıra 2.3.4. ve 5.’lerde...

Son olarak engelliler ve işverenlere bir mesajınız var mı?

Engelli dostlarımıza şunu söylemek isterim, asıl engel zihinsel düşüncesi olandır bana göre. Bedensel olan her şeyin bir çözümü var. Tamamıyla olay kendilerinde bitiyor. İstemek ve vazgeçmemek. Denemeden pes etmemek gerek.

İşverenlere ise mesajım şu; Biraz önyargıları kenara bıraksınlar. Kalıpların dışına çıksınlar ki aslında bu herkes için geçerli. Engelli dostlarımız emin olsunlar ki birçok sağlıklı diye adlandırdığımız insanlardan çok daha yürekli. Sadece onların cesaretlendirilmeye ve kendilerini ispatlayabilecekleri imkanların verilmesine ihtiyaçları var.

Röportaj: Mehmet Kızıltaş

14.10.12 - Yaşadıkça