*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Kabir Azabı  (Okunma sayısı 1983 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20677
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com
Kabir Azabı
« : Eylül 05, 2012, 01:08:05 ÖS »
Kabir Azabı
 
Ondan Allah'a sığınırız. Kur'an-ı Kerimde müteaddit yerlerde bahsi geçmiştir. «İklil fi istinbat et-tenzil» adlı kitabımda o yerleri zikretmişim.

Buhâri, Ebu Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine gö­re, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle dua ederdi.

«Ya Rabbi ben kabir azabından sana sığınırım.».

Yine Buhari. Âişe (Radıyallahû anhâ) 'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah  (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :

«Kabir azabı haktır diye buyurdu.

îbn-i Ebi Şeybe ve Müslim, Zeyd bin Sabit (Radıyallahû anh)'-den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:                                 

«Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Beni Neccar'a âit bir duvarın yanında, katırın üzerinde iken, birden binek koşup nerdey-se Resûhillah'ı yere düşürecekti. Orda altı veya beş veya dört ka­bir vardı. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :

«Kim bu kabirlerin sahiplerini tanır» diye buyurdu. Bir adam t «Ben bilirim» dedi.

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «Ne zaman öldüler» de­yine

«Bunlar şirk üzere öldüler» dedi. Sonra Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

«Bu ümmet kabirlerinde mutlaka imtihana çekilirler. Eğer siz ölüleri defnediyor olmasaydınız, Allah'a duâ edip benim işittiğim ka­bir azabını size de işittirmesini dileyecektim.»

îbn-i Ebi Şeybe, Buhari ve Müslim, Âişe (Radıyallahû anhâ) 'den rivayet ettiklerine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

«Kabristanhlar, kabirlerinde bir azap görürler ve hayvanlar o azabın sesini işitirler.»tmam Ahmed, Bezzâr, Câbir (Radıyallahû anh)'dan rivayet et­tiklerine göre, şöyle demiştir:

»Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Beni Neccar'a ait bir hurma bahçesine girdi. Benî Neccârlı bazı adamların (ki cahiliyet döneminde ölmüşler) azap görürken seslerini işitti. Hemen korkulu bir halde çıkıp sahabelerine kabir azabından Allah'a sığınmalarını emretti..

îmam Ahmed, Ebû Ya'la, Acûri, Ebû Said-i Hudri (Radıyal­lahû anh)'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah {Sallallâhû Aley­hi ve Sellem)  şöyle demiştir:

«Kâfirin basma kabrinde doksandokuz ejderha musallat olur. Kı­yamet kopuncaya kadar, onu ısırırlar.»

Ebû Ya'la, Acuri, ibn-i Mende, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)den, rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Saîlallâhû Aleyhi ve Sel­lem)  şöyle buyurmuştur:

«Mümin kabrinde bîr bahçe içindedir. Kabri yetmiş zira  geniş­lenir, dolunay gibi nurlanır. Bilir misiniz şu âyet-i kerime hangi ko­nuda nazil olmuştur:

: Kim zikrim­den yüz çevirirse muhakkak ona dar bir geçim vardır.[23]

Sahabeler, Allah ve Resûlu daha iyi bilir dediler. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki;

«O dar geçim, kabir azabıdır. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ona doksan dokuz ejderha musallat olur. Vücudu­nu şişirirler, onu sokarlar ve kıyamete kadar cesedini tahriş eder­lere

îbn-i Ebi Şeybe, îbn-i Ebi Dünya Acûri, Ebû Hüreyre (Radıyalla­hû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

«Bevlden sakınınız, çünkü kabir azabının çoğu ondandır)

îbn-i Ebi Şeybe, Müslim ve Buhari, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhümaVdan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) iki kabrin yanından geçerken, şöyle buyurdu:

«Bunlar, azap görüyorlar. Azapları da büyük günahlardan do­layı değildir. Birisi bevlden temizlenmiyordu, diğeri de arada koğu-culuk yapardı. Sonra, Resûlullah elinde bulunan yaş bir değneği ikiye bölüp kabirlerine dikti. Ashab; Bunu neden yaptın yâ Resûlullah deyince;

«Umulur ki bunlar yaş kaldıkça azapları hafiflenir» bıBB"du.

îbn-i Ebi Dünya, Beyhaki, Meymûne (Radıyallahû anhâî'dan ri­vayet ettiklerine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöy­le buyurdu:

«Ey Meymûne! Kabir azabından Allah'a sığın. Kabrin en şid-zetli azabı gıybet ve bevldendir.»

Ahmed ve Isbehani, Ya'la bin Siyabe (Radıyallahû anhl^jı ri­vayet ettiklerine göre;

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) sahibi azap gören bir kabrin basma geidi. «Bu, insanların etini yiyordu» dedi. Sonra yaş bir dal istedi. Onu kabrine dikti. Ve «umulur ki, bu dal yaş kaldık­ça azabı hafiflesin» diye buyurdu.

Beyhaki «Delailüfn-nübüvvet»te, Ya'la bin Mürre'den rivayet et­tiğine göre, şöyle demiştir:

Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile bir kabristandan geçiyorduk. Bir kabirden sıkışma sesini işittim. «Yâ Resûlullah! Ka­birden sıkışma sesini duyuyorum» dedim.

«İşittin mi ya Yala  diye buyurdu. Ben «Evet» dedim.

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «O, kolay işlerden do­layı azap görüyor» buyurdu.

Ben «nedir onlar» dedim. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sel­lem) :

«O insanlar arasmda koğuculuk yapardı. Bevlden temizlenmez­di» diye buyurdu. Sonra, umulur ki azabı hafiflesin,» diye kabrine bir çubuk dikti.

Not: Ya'la bin Murre (Radıyallahû anh) Ya'la bin Siyabe'dir. Siyabe (Radıyallahû anhâ) anası idi.

İmam Ahmed, Enes (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine gö­re şöyle demiştir:

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Ebû Talha'nın bir hur­ma bahçesinde iken Bilal da arkasında yürüyordu; bir kabrin yanın­dan geçtiler.

Yâ Bilâl işittiğimi işitiyor musun?

«Bu kabrin sahibi, azap görüyor. Sorguya çekilmiş, yahudi ola­rak belirlenmiş,» dedi.

Beyhaki, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine gö­re, peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

«Kabir azabı üç şeyden olur. Gıybetten, koğuculuktan ve bevl­den. Mutlaka bunlardan sakının.

Yine Beyhaki, Katâde'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Kabir azabı üç bölümdür. Bir bölümü gıybetten bir bölümü ko-ğuculuktan, bir bölümü de, bevldendir.                                       

İbn-i Ebi Şeybe, îmam Ahmed, Ibn-i Hibban, Acûri, ümm-ü Mü-beşşir  (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine göre;     

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi" ve Sellem) : «Kabir azabından Allah'a sığınırım» diye buyurdu. Ben:

«Yâ Resûlullah, insanlar kabirlerinde azap mı görecekler?» de­dim. Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :

«Evet hayvanların işiteceği bir azapla, azap görecekler.» dedi.

Taberâni  «el-Kebir»de tbn-i. Mesûd (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem,) :

«Ölüler, kabirlerinde azap görürler. Öyle ki hayvanlar onların seslerini işitirler.»

Yine Taberâni «el-Evsat»da, Ebû Saîd-i Hudri'den rivayetine gö­re şöyle demiştir:

Ben Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile bir seferde be­raberdim. O, bineği üstünde gidiyordu. Birden hayvan irküdi. Ben: «Yâ Resûlullah! Neden bineğin irkildi?» dedim.

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Hayvan, kabrinde azap gören bir adamın sesini işitti, İRhdan irkildi* diye buyurdu.

îbn-i Ebi Şeybe, îkrime (Radıyallahû anh)'den: «Nasıl ki kâfirler kabirdekilerden ümitsizliğe düştüler [24] mea­lindeki âyet-i kerime hakkında demiştir ki:                           

«Kâfirler kabirlerine kondukları zaman, Allah'ın onlara hazır­ladığı azabı görüp, Allah'ın rahmetinden ümitsiz olurlar.»

Taberani «el~Evsat»da, ibn-i Ebi Dünya Kitabü'l-Kubûr da, Lâl-kai «es-Sünnet»de, ve îbn-i Meali, İbn-i Ömer (Radıyallahû anhüma)'-dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:

Ben, Bedir taraflarında gezinirken, birden bir çukurdan, boy­nunda bir zincir olan bir adam çıktı.

«Yâ Abdullah! Bana su ver» diye beni çağırdı. Bilmiyorum ismi­mi mi bildi, yoksa Arapların Abdullah (Allah'ın kulu) kelimesini kullandıkları gibi mi kullandı. Sonra aynı çukurdan elinde cop olan bir adam çıktı, «ya Abdullah ona su verme. Çünkü o kâfirdir» diye söyledi. Sonra copla onu çukura koyuncaya kadar ona vurdu.

Ben gittim, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) e anlat­tım. O, «Gördün mü?» dedi. Ben «evet» dedim. Buyurdu ki;

«O Allah'ın düşmanı Ebû Cehil'dir. O gördüğün durum da kı­yamete kadarki azabıdır.»

 İbn-i Ebi Dünya, «Ölümden sonra yaşayanlar» adlı kitabında, Hallal, Sünnet'de îbn-i el-Berra  Ravzada  îbn-i Ömer (Radı­yallahû anhüma) 'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:

Bir seferinde çıkıp, câhüiyet kabirlerinden bir kabrin yanından geçtim. Birden karşıma boynunda ateş gıcırdatan bir zincir olan bir adam çıktı. Beraberimde bir su kabı vardı. O, beni gördüğü va­kit;

«Yâ Abdullah bana su ver» derken ardından bir adam kabirden çıkıpi

«Yâ Abdullah ona su verme, O kâfirdir» dedi. Kendisini copla vurdu. Boynundaki zinciri tutarak, onu çekti, kabririe soktu.

İbn-i Ömer (Radıyallahû anh) dedi ki:

Sonra o gece ihtiyar bir kadının evinde misafir oldum. Evin yanında bir kabir vardı. Kabirden bir ses işittim : «Bevl mabevi» «Şennmaşenn» diyordu. Ben ihtiyar kadına «nedir bu» dedim. Ö:

«Bu benim kocam idi. Bevl ettiği zaman sakınmıyordu. Ona «sa­na yazıklar olsun! Deve de bevl ettiği vakit temizlenir. Sen niye te­mizlenmiyorsun» derdim. O kabul etmezdi. İşte öldüğü günden ber ri böyle «Bevl ma bevl» diyor, dedi

Ben «şenn» nedir dediğimde kadın dedi ki:

Çok susamış bir adam ona Ckocama) geldi. «Bana su ver» dedi. O «al kırbayı (şenni) dedi, Adam baktı ki içinde damla yok. Ve dü­şüp öldü. İşte o, öldüğü günden beri «şenn maşenn» diyor.

Sonra, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve SellemVe gittim. Haber verdim. Kişinin yalnız başına sefere çıkmasını yasakladı.

îbn-i Ebi Dünya, «el-Kubur» kitabında Huveyris bin er-RebâV-dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:

Ben seferden dönerken, üstü başı alev tutmuş demir bir çer­çeve içinde bir adam kabirden çıkıp üzerime geldi. İki sefer «Ba­na su ver» dedi. Ardında bir insan çıktı, «Kâfire su verme» dedi. Ona kavuşup, zincirinden tuttu. Yerde çekip beraber kabre girdiler.

Huveyris dedi: Deve öyle olmuştu ki, ona hiç bir şey yapaım-yordum. Boynundan tutunca ıhdi. Ben indim, akşam ve yatsı na­mazlarını kıldım. Sonra bindim ta Medine'de sabahladım.       

1Ömer bin el-Hattab'a vardım. Ona meseleyi anlattım. Haîife «Yâ Huveyris, ben seni ittiham etmiyorum, bana doğru bir ha­ber verdin» dedi. Keyfa essuğra'dan cahiliyet dönemini görmüş bâ­zı ihtiyarları çağırdı. Sonra Hüveyrisi'de çağırdı ve dedi:         

«Bu bana bir şeyler anlattı. Onu ittiham ediyor değilim.     

Yâ Huveyris bana anlattığını onlara da anlat.» Huveyris yan­lattı. Onlar;                                                                                   

«Yâ emirel-Müminin Biz bunu tanıyoruz. Beni Gifardan bir adam­dır. Cahiliyette öldü. Misafirlere hakk tanımıyordu» dediler.

Yine ibn-i Ebi Dünya, Hişam bin Urve'den, o da babasından ri­vayet ettiklerine göre, babası şöyle demiştir:

Mekke Medine arasında bir binici gidiyordu. Bir kabristandan geçerken, demire vurulmuş, üstü başı alev tutmuş bir adam «Yâ Ab­dullah! Yâ Abdullah! Bana su ver» dedi. Ardından gelen birisi «Yâ Abdullah su verme» dedi. Bunun üzerine binici bayıldı. Saçları ağardı.

Olay Hz. Osman (Radıyallahû anhî 'a iletildiğinde, kişinin yalnız olarak sefere çıkmasını yasakladı.

îmam Ahmed, Nesâi, İbn-i Hüzeyme, Beyhaki Ebu Rafi (Radı­yallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre,. şöyle demiştir:

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Üe Baki' kabristanın­dan geçiyordum. O, (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «off off» dedi. Be­ni kastettiğini sandım.

«Yâ Resûlullah bir şey mi yaptım?» dedim. O; «Ne demek istiyorsun?» dedi. Ben: «Bana of çekiyorsun» dedim. O;

-Hayır, bu kabir sahibi filan kişiyi, filan kabileye zekât me­muru olarak göndermiştim. Bir zırhı arakladı. Şimdi ona ateşten bir zırh giydirilmiş, görüyorum» dedi.

îbn-i Ebi Şeybe, Hennad, İbn-i Ebi Dünya, Amr bin Şerahbil'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:

Muttaki görünen bir adam ölmüş. Kabrine gelip, «sana yüz so­pa vuracağız» demişler. Adam:

«Neden bana vuracaksınız, ben kötülüklerden sakınır, Allah'dan korkardım,» demiş. Bir sopaya ininceye kadar aralarında böyle tar­tışma sürmüş. Ve o sopa vurulunca kabri ateş tutuşmuş. Adam he­lak olup bir daha diriltilince;

Neden bana vurdunuz?» demiş.

Onlar:                                                                       

«Bir gün âbdestsiz olarak namaz kıldın. Ve yardım isteyin mazlumun yanından geçerken, yardım etmedin,» demişler.

Buhari ve Ebû Şeyh, «et - Tevbih* kitabında ibn-i Mesûd (Radı­yallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aley­hi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

«Allanın kullarından bir kula kabrinde yüz sopa vurulması em-rolündü. Adam bir sopaya indirinceye kadar, Allah'a yalvardı. Yal­nız bir sopa vurulunca kabri ateşle doldu. Ateş kalkınca, adam ayıl-dı. «Neden bana vurdunuz» dedi.

Melekler:

«Sen abdestsiz olarak bir namaz kıldın. Bir mazlumun dalya­nından geçip yardım etmedin» dediler.

Buhari, Beyhaki,  Semûrete bin Cündüpten rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:

Resûlullah'm, ashabına çok fazla söylediği şeylerden birisimde: «İçinizden kimse rüya gördü mü?» sözü idi.

Bir gün sabahleyin, şöyle buyurdu:

Bu gece iki kişi gelip «bana hazırlan» dediler. Onlarla beraber çıktım, beni Arz-ı mukaddese götürdüler. Yatan bir adamın yanma vardık; elinde taş olan diğer bir adam başında duruyordu. Taşı ba­sma vurup başını sıyırıyordu; Taş yuvarlanır giderdi. Peşinde gidip taşı alıyordu. Vuran adam daha dönmeden, vurulanın başı eski ha-

îine gelip iyileşiyordu. Döndüğü vakit ilk sefer yaptığı gibi bir daha onun başına vuruyordu.

Ben o arkadaşlarıma «Sûbhanallah nedir bunlar» dedim. Onlar:

«Git» dediler. Gittik, tâ, baş üstü yatmış bir adama vardık. Elin­den çengel olan diğer bir adam onun yanında idi. Yanaklarına çen­geli takıp kafasına kadar yırtardı. Burnuna koyup kafasına kadar yırtardı, gözüne takıp kafasına kadar yırtardı. Sonra dönüp öbür tarafı da aynen öyle yapardı. Onu bitirmeden öbür taraf eski ha­line dönüp iyileşiyordu. Yine öbür tarafa yaptığını bu tarafa ya­pardı.

Ben arkadaşlarıma «Sûbhanallah nedir bunlar?» dedim. Onlar;

«Çık» dediler. Çıktık. Tandır gibi bir şeyin yanına vardık, içinde sesler ve gürültü vardı. İçine baktık, çıplak kadın ve erkek dolu. Alt­larından alev kendilerine vuruyor. Alev vurdukça bağrışıyordular.

Ben arkadaşlarıma «Nedir bunlar»  dedim. Onlar;

«Git» dediler. Gittik. Kan gibi kızıl bir nehrin yanına vardık. Ne­hirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da ellerinde küçük ça­kıllar olan bir adam vardı. O arada, adam, yüzdüğü kadar yüzüyor. Sonra, çakılları biriktirenin yanma gelip ağzını ona açıyor. Ağzına bir taş atmca gidip yüzüyor, sonra bir daha ona dönüyor, ağzını açıp adamdan bir taş daha yutuyordu. «Bunlar kimlerdir?» dedim. «Git» dediler. Gittik, Hiç benzerini görmediğim çirkin bir adamın yanına vardık. Yanındaki ateşi karıştırıp etrafında dolaşıyordu.

Arkadaşlarıma «Bu kimdir» dedim. Onlar «Git» dediler. Gittik. Yemyeşil, içinde baharın her nevi çiçeği olan bir bahçeye girdik. Bah­çe ortasında başını göremeyeceğim kadar uzun bir adam vardı. Et­rafında hiç görmediğim çocuklar vardı. Arkadaşlarım bana «Çık» dediler. Çıktık, büyüklükte ve güzellikte benzerini göremediğim bü­yük bir bahçeye vardık.

Arkadaşlarım bana «yüksel» dediler. Yükseldik, binaları altın ve gümüş kerpiçten olan bir şehre vardık. Şehrin kapısını çaldık, bize açıldı.

İçine girdik, bir tarafları çok güzel, bir tarafları çok çirkin adam­lar bizi karşıladılar.  Arkadaşlarım onlara dediler ki, gidin şu ne-

hirde yıkanın. Orda suyu bembeyaz geniş bir nehir vardı. Onlar gi­dip yıkandılar. Sonra bize döndüler. Çirkinlik onlardan gidip en gü­zel şekle girdiler.

Arkadaşlarım, «işte bu senin evindir,» dediler. Ben «Allah'ın be­reketi üzerinize olsun bırakın içine gireyim,» dedim. Onlar «fakat şimdi giremezsin» dediler.

Ben, o arkadaşlarıma «bu gece çok acaip şeyler gördüm, nedir bu gördüklerim» dedim. Onlar dediler ki:

Başı sıyrılan adam ise, Kur'an'ın hükümlerini bırakandır. Uyku­dan dolayı farz namazlarını kaçırandır. Kıyamete kadar ona öyle yapılacaktır.

Yüzü, gözü ve burnu kafasına kadar yırtılan adam ise, sabah­leyin evinden çıkıp-her tarafta yalan söyleyendir. Kıyamete kadar ona Öyle yapılacaktır.

Tandır gibi yerdeki çıplak kadın ve erkekler ise, onlar zina eden­lerdir.

Nehirde yüzüp taş yutan adam ise, o faiz yiyendir. Ateş karış­tıran adam ise, o cehennemin bekçisi ve sahibidir. Bahçedeki uzun adam ise İbrahim, (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem.) *dir. Etrafındaki ço­cuklar ise, İslam fıtratı üzere ölen çocuklardır.

Sahabeler;

«Yâ Resûlullah! Müşriklerin çocukları da mı?» dediler. Peygam­ber  (Sallallâhû Aleyhi.ve Sellem} :

«Evet, müşriklerin çocukları da...» dedi.

Bir tarafı çok güzel bir tarafı çok çirkin olan o topluluk ise: on­lar iyi, salih bir ameli, diğer kötü bir amelle karıştıranlardın Allah onları affetti. Ben ise Cibril'im. Bu da Mikail'dir,

Âlimler demişler ki: Bu, hadis, Berzah âleminde azabın varlı­ğına dair bir nasstır. Çünkü peygamberlerin rüyaları gerçeğe tam uygun olan vahydir. Nitekim hadisde, «kıyamete kadar buna öyle yapılacak» diye ifade vardı.

Darekutni'ye göre, Hadisin bazı rivayetlerinde şu ifadeler var­dır :

Bana bahçeyi anlat, dedim. Arkadaşım dedi ki:

İbrahim (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) bu bahçede, bu çocuklara bakıcılık yapıyor. Kıyamete kadar onları besleyecek. Ben «kanda yü­zen kimdi?» dedim. Arkadaşım, «o faiz sahibidir» dedi. «Kıyamete kadar taş ile beslenecektir.» Ben, başı sıyrılan adam kimdir» dedim. Arkadaşım;

«O, Kur'an Öğrenip unutacak şekilde uykuya dalıp Kur'an'ı bı­rakandır ki kıyamete kadar, kabirde uyudukça, başına vururlar} bı­rakmazlar ki, uyusun...

Hatip, ibn-i Asakir, Ebû Musa el-Eş'ari hadisinden şöyle rivayet etmişler: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :

«Bâzı adamlar gördüm, derileri ateşten makaslarla makaslanı­yordu.

«Nedir bunların hâli» dedim. Arkadaşım dedi ki:

«Bunlar, süslenmekte, helâl dairesini aşan kimselerdir.»

Pis kokulu, bir kuyu gördüm. İçinde bağıranlar vardı.

«Nedir bu» dedim. Arkadaşım dedi ki:

«Bunlar süslenmekte helâl dairesini aşan kadınlardır.»

Hayat suyunda yıkanan bir topluluk gördüm.

«Bunlar kimdir?»  dedim. Dedi ki:

«Bunlar, kötü amel ile iyi ameli karıştıranlardır.»

îbn-i Asâkir, «Tarihlinde, Ali bin Ebû Talib (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre:

Besûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) sabah namazını kıldı. Namazı bitirince bize yöneldi ve şöyle dedi i

Bu gece bana iki melek geldiler. Kollarımdan tutup dünya gö­ğüne çıktık. Bir meleğin yanından geçtik, elinde bir taş vardı. Önün­deki insanın başına vuruyordu. Adamın beyni bir tarafa, taş bir ta­rafa düşüyordu. «Nedir bu» dedim. Arkadaşlarım, «geç» dediler. Geç­tim, baktım, bir melek, önünde bir adam, meleğin elinde demirden bir çengel; sağ yanağına daldırıyor, kulağına kadar yırtıyor. Sonra sol yanağı da aynen öyle yapıncaya kadar, sağ taraf düzeliyor.

Ben «nedir bu» dedim. Arkadaşlarım, «geç» dediler. Geçtim, kan­dan bir nehir gördüm. Kazan kaynar gibi kaynıyordu... Kenarlarının içinde çıplak bir topluluk vardı. Nehrin kenarında, ellerinde çamur çakılları olan melekler vardı. O çıplaklardan dışarı çıkmak isteyen olunca,  ağzına bir  çakıl  atar,  onu nehrin  dibine  götürüyordu.

«Nedir bu» dedim. Arkadaşlarım, «geç» dediler. Geçtim, bak­tım önümde bir ev, altı üstünden daha dar, içinde çıplak bir top­luluk vardır. Altlarından alev yükseliyordu. Ben onların pis koku­sundan burnumu kapattım.

«Kimdir bunlar» dedim. Arkadaşlarım, «geç» dediler. Geçtim, Si­yah bir tepeye vardım. Üstünde çeşitli hastalıklara çarpılmış bir mil­let vardı. Arkalarından ateş savrulup ağız burun, göz ve kulakla-rmdan çıkardı.

Ben «nedir bu durum» dedim. Arkadaşlarım «geç» dediler. Geç­tim. Her tarafı saran bir ateş gördüm. Başına bir melek müekkel kı­lınmış, hiç kimsenin ondan çıkmasına fırsat vermiyor. «Nedir bu?» dedim. Arkadaşlarım «geç* dediler. Geçtim. Kendimi bir bahçede buldum. Orda güzellikte benzeri olmayan bir yaşlı zat vardı. Etra­fında çocuklar bulunuyordu. Ve etrafta, yaprakları fil kulağı misillu ağaçlar vardı. Allah'ın müsaade ettiği kadar o ağaca yükseldim. Ta güzellikte benzeri bulunmayan, şeffaf incilerden, yeşil zebercedden, kızıl yakuttan evler buldum.

Ben «nedir bu» dedim. Arkadaşlarım «geç» dediler. Geçtim. Gü­müş ve altın iki köprüden bir nehre vardım. Nehrin kenarında gü­zellikte eşi olmayan yapıları, şeffaf inciden, yeşil Zebercedden, kızıl yakuttan olan evler vardı. İçlerinde dizilmiş bardak ve ibrikler vardı.

Ben «Nedir bu» dedim. Arkadaşlarım, «İn» dediler, indim. Elimi o kaplardan birisine vurdum. Avuçlayıp içtim. Baktım baldan daha tatlı, sütten daha beyaz, kaymaktan daha yumuşaktır.

Arkadaşlarım bana dediler ki: İşte o başları vurulup, beyinleri yere akıtılanlar ise, onlar yatsı namazını kılmadan yatanlardır. Na­mazları vakitlerinde kılmayanlardır. Onlar o taşla vurulurlar, son­ra cehenneme giderler.

Yüzleri çengel ile varılanlar ise, müslümanlar arasında koğu-culuk yapanlardır. Onlar cehenneme gidinceye kadar öyle azap gö­rürler.

Ağızlarına çakıl atılanlar ise, onlar faiz yiyenlerdir. Cehenneme gidinceye kadar o nehirde öyle azap görürler.

O çıplak millet ise, zinâkarl ardır. O pis koku ise avretlerinin ko­kusudur. Onlar da ateşe varıncaya kadar öyle azap görürler.

Çeşitli hastalıklara çarpılmış o millet ise, kavm-ı Lut gibi oğ­lancılık yapanlardır. Alttaki de, üstteki de Öyle azap görürler. En sonunda Cehenneme giderler.

O her tarafı saran ateş ise, Cehennemdir.

O bahçe ise, Cennet'ül-Mev'adir.

O gördüğün yaşlı adam ise, İbrahim'dir. Etrafındaki çocuklar da müslümanların çocuklarıdır. O ağaç da sidretü'I-müntehâdır. O ev­ler ise, peygamberlerin, sıddıklarm, şehidlerin, salihlerin evleridir. O nehir ise, Allanın sana verdiği kevser nehridir. Kenarlarındaki ev­ler, ise senin ve ehli beytinin evleridir.

Beyhaki, Delaü'de, Ebû Said-Hudri (Radıyallahû anh)'dan, Mi­raç hadisinde Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve SellemJ'den rivayet ettiğine göre, şöyle buyurmuştur :

Sonra bir az daha geçtim. Baktım, orda, üstünde büzülmüş et olan sofralar var, kimse ona yanaşmıyor. Aynı yerde diğer sofra­larda, kokuşmuş pis et vardır. İnsanlar oturup ondan yiyorlar.

Ben «Yâ Cibril kimdir bunlar?»  dedim. O dedi ki: «Ümmetinden bir millettir. Helâli bırakıp harama girerler.»

Sonra biraz daha geçtim. Karınları evler gibi plan bir toplulu­ğun yanına vardım. Kalkmak istedikçe yere düşüyordular. «Yâ Rab-bi kıyameti koparma» diyordular. Onlar Ali Firavunun yolunda idi­ler. Yoldakiler onları ezip geçiyordular. Allah'a yalvardıklannı işit­tim.                                                                     .                       :

«Yâ Cibril! Kimdir bunlar» dedim. Cibril:

Bunlar, «senin ümmetinden faiz yiyenlerdir» dedi. Sonra az daha gittim. Dudakları deve dudakları gibi büyük bir milletin yanına gel­dim. Ağızlarını açıp o ateşten yutuyor, ateş arkalarmdan çıkıyordu.

«Kimdir bunlar» dedim. Cibril:

«Bunlar, senin ümmetinden yetimlerin malını zulmen yiyenler­dir» dedi.

Sonra yine öyle geçtim. Memelerinden asılmış kadınlar gördüm. «Kimdir bunlar?» dedim.

«Bunlar zina edenlerdir» dedi.

Sonra biraz daha gittim. Yanlarından et kesilen, bir millet gör­düm. O kesilen et onlara yediriliyordu. Onlara, «kardeşinin etinden yediğin gibi bunu da ye» deniliyordu. «Kimdir bunlar?» dedim. Cib­ril :

«Bunlar gıybet edici ve ayıplayıcılardır» dedi.

İbn-i Adiy, Beyhaki, yine Miraç hadisinde Ebu Hüreyre

[Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre.Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyurdu:

Başları,  taşla  ezilen  bir  milletin yanından   (Miraç   gecesinde) geçtim. Başları ezildikçe bîr daha düzeliyordu. Bu ezilmekten dolayı onlardan hiç bir şey eksilmiyordu.

«Yâ Cibril kimdir bunlar?» dedim. Cibril

«Bunlar, başları namaza ermeyen kimselerdir» dedi.

Sonra, keçi koyun gibi dolaşan, zakkum, dikenli otlan, Cehen­nemin çakıl ve taşlarını yiyen bir milletin yanına geldim. «Kimdir bunlar» dedim. Cibril;

«Bunlar, mallarının zekâtını vermeyenlerdir» dedi.

Sonra, başka bir milletin yanma geldim. Ellerinde teiniz pişmiş et ve piş çiğ et vardı. Temiz eti bırakıp pis eti yiyordular.

Ben «Kimdir bunlar?» deyince Cibril cevaben:

Bunlar, helâl hanımını bırakıp pis kadının yanında sabahlayan erkek ve helâl kocasmı bırakıp pis erkeğe giden, yanında sabahla­yan kadınlardır.»

Sonra, taşınamayacak kadar büyük bir yığını biriktirmiş ve art­tırmayı isteyen bir adam gördüm. «Kimdir bu» deyince Cibril:

«Yanında ödeyemeyecek kadar, insanların emanetleri olan ve yine emânet almak isteyen kişidir» dedi.

Sonra, dili ve dudakları demir makasları ile kesilen, bir mille­tin yanma geldik. Kesildikçe eski hâline dönüyordu. Hiç bir şey eksilmiyordu. «Kimdir bunlar» deyince, Cibril cevaben:

Bunlar, ümmetinin hatipleridir» dedi.

Ebû Dâvud, Enes (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyurmuştur:

Miraca çıkarıldığım gece, bâzı kavimlerin (toplulukların) yanın­dan geçtim. Tunçtan, tırnaklan vardı. Kendi yüzlerine ve göğüsle­rine batırıyorlardı.

«Yâ Cibril kimdir bunlar?» dedim. Cibril:

«Bunlar, insanların etini yiyen (gıybetini yapan) ve ırzların» ge­çen kişilerdir» dedi.

îbn-i Ebi Dünya «el-Kubur» kitabında Hasan'dan merfûan riva­yet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurmuştur :

«Kim sahabelerimden birisine söverek dünyadan ayrılsa, Allah ona bir hayvan musallat eder, etini kemirir, ondah kıyamete kadar elem duyar

lbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban, el-Hâkim, Taberani, İbn-i Merde-veyh kendi Tefsirinde ve Beyhaki, Ebü Umâme (Radıyallahû anh)'~ dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:

Resûlullah (Sallaîlâhû Aleyhi ve Sellem) sabah namazından son­ra yanımıza geldi. Buyurdu ki: Ben hak bir rüya gördüm, dinleyin:

Bu gece bana bir adam geldi. Elimden tuttu, peşimden gel dedi. Ta, sarp korkunç bir dağa geldik. Bana «dağa çık» dedi. Ben «Çı­kamam» dedim. O, «ben onu sana kolaylaştıracağım» dedi. Adım­larımı attıkça bir basamağa rastgeliyordu. Ta dağın zirvesine çık­tık. Orda ağızları yırtık, erkek ve kadınlar vardı. Nedir bunlar de­dim. O, «bunlar dediklerini yapmayanlardır» dedi.

Sonra çıktık, göz ve kulakları mıhlanmış erkek ve kadınlar kar­şımıza çıktı. «Nedir bunlar» dedim. O;

«Bunlar bakıp ta görmeyen, işitip de dinlemeyenlerdir» dedi.

Sonra çıktık. Kuyruk sokumlarından asılmış, başları aşağıda, memelerini yılan kemiren kadınlar gördük. «Kimdir bunlar» dedim. O;

«Bunlar çocuklarına süt emzirmeyen kadınlardır» dedi.;

Sonra, çıktık. Kuyruk sokumlarından asılmış, baş aşağı azîmik-tarda buldukları suyu yalayan kadın ve erkekleri gördük. «NedirSbun-lar» dedim. O;                                                                         

«Bunlar oruç tutup, sonra keffaret vermeden orucunu' bpzan-lardır» dedi.                                                                       

Sonra, çıktık. Çok çirkin manzaralı, çok çirkin elbiseli,; çok pis kokulu kadm ve erkekleri gördük. Kokuları pislik kokusu idi. «Kimdir bunlar» dedim.                                               

«Bunlar zina eden kadın ve erkeklerdir» dedi.

Sonra çıktık. Korkunç derecede şişmiş, çok pis kokulu ölüler gör­dük. «Nedir bunlar» dedim. O;

«Bunlar kâfirlerin ölüleridir» dedi.

Sonra çıktık, ağaç gölgesinde oturan adamlarla karşılaştık. «Ne­dir bunlar» dedim. O;

«Bunlar müminlerin ölüleridir» dedi.

Sonra, çıktık, genç erkek ve kızları gördük. İki nehir arasında oynuyordular. «Kimdir bunlar» dedim. O;

«Bunlar müminlerin zürriyetidir»   dedi.

Sonra, çıktık. Güzel yüzlü, güzel elbiseli, hoş kokulu adamlarla karşılaştık. Yüzleri bembeyaz kâğıt gibi parlaktı. «Kimdir bunlar» dedim. O;

«Bunlar siddıklar, şehidler ve salihlerdir»  dedi.

Deylemi'nin Firdevs'inde Enes (Radıyallahû anh)'dan merfuan rivayet edildiğine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

Ümmetimden kim, kavmi Lûtun amelini işlese, Allah onu on­ların yanma nakleder. Onlarla beraber hoşrolur.»

îbn-i Asâkir'in «Tarih»inde, senediyle Amr bin Eşlem ed-Dımış-ki'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir :

alıntı