*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: O İçimizden Biri. O, Selma Gürbey Taşdelen  (Okunma sayısı 2532 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20677
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com
O İçimizden Biri. O, Selma Gürbey Taşdelen
« : Eylül 01, 2012, 12:28:42 ÖS »


Selma Gürbey deyince akla hemen gülümseyen gözleriyle hayata merhaba diyen tebessümü gelir. O, realist ve idealist kişiliği, hayata olan pozitif yaklaşımı ile nicelikten çok nitelikleri ile yaşayan örnek bir insan. Gürbey, hayatın kendisini içine alması beklemeyen ve hayatı kendi içine alarak dilediği gibi yaşıyor.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Selma Gürbey Taşdelen, 17.10.1970 İstanbul/Şişli doğumluyum. Biz dört kardeşiz, ben en büyükleriyim ve tek kızım. 1983 yılında geçirdiğim ameliyat sonrası engelli oldum. Evli ve bir erkek çocuk annesiyim. Lise ve Üniversiteyi dışarıdan okudum. Ön Lisans ve Lisans mezunuyum. Anadolu Üniversitesi AOF. Halkla İlişkiler Bölümü ve Anadolu Üniversitesi AOF İşletme Fakültesini bitirdim. Çalışıyorum, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Miniaturk’te, Halkla İlişkiler Uzmanı olarak görev yapıyorum. Ayrıca ‘Engelsiz Kariyer’ başta olmak üzere birkaç yerde makale, hikâye, deneme türü yazılar yazıyorum ve yazarlık yaparak yaşamsal deneyimlerimi paylaşmayı seviyorum. Engelliler ile ilgili birçok projenin içinde yer aldım ve almaya devam ediyorum. Bunların içinde yer aldığım gençleri engellilik konusunda bilgilendirdiğimiz ve beş yıl proje koordinatörlüğünü yaptığım İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Özürlüler Müdürlüğün de yürüttüğümüz ‘Özürlülerin Sosyal Hayata Adaptasyonu ya da Toplumun Özürlülere Adaptasyonu Projesi’ ile milyonlarca gencimizi bilinçlendirdik.  Engellilerin hayatın içinde olabilecekleri projelere gönüllü olarak katkı sağlamaya devam ediyorum. Yine bu anlamda genel sekreterliğini yaptığım ‘İstanbul Özürlüler Spor Kulübü Derneğin’ de yüzlerce engelli genci spor sayesinde hayatın içine çekmeye çalışıyoruz. ‘Türkiye Ampute Futbol Süper Ligi’nde İstanbul’u temsilen katılan tek takım olan ‘İstanbul Özürlüler Spor Kulübü Ampute Takımı’ futbolcularımız ile geçtiğimiz sezon 14 takım içinde 6.olma başarısını gösterdik. Bu yıl ilk üçe girme hedefi ile yolumuza devam edeceğiz. Kısaca kendimi tanıtmaya çalıştım ama kısa tanıtmaya çalışırken birçok şeyi de anlatmamış olduğumu eksik bıraktığımı düşünüyorum. Sorularınız geldikçe o eksik tarafları da ne dersiniz tamamlar mıyız?

O halde çocukluğunuzdan başlayalım, Çocukluk yıllarınız nerde ve nasıl geçti?

Ailenin ilk torunu olarak ben gelmişim dünyaya. Bu yüzden çocukluğum el bebek gül bebek geçti. Bir dediğim iki yapılmazdı. Paylaşamazdı beni anneannem, dedem, dayımlar özellikle annemin ikinci çocuğu olduktan sonra beni anneannemler alıp götürürlermiş tabi bana annemler bunu anlatıyor yoksa ben hatırlamıyorum! Hatta ilginçtir hep anlatırlar ben yine ananemler deyken gece yarısı 4 sıralarında kapı çalınmış ev halklı” ne oldu?” diye korkarak kapıyı açmışlar, babamın olduğunu görünce şaşırmışlar “Kızım iyi mi?” diyerek babam içeri girip beni kucağına aldığı gibi eve götürmüş. Sebebi de gece rüyasında beni görmüş endişelenmiş uyuyamamış kalkıp anneannemlere gelmiş düşünün böylesine sevilen bir çocukluktu benimkisi... Babaannem ile birlikte oturuyorduk, Babamın babasını hiç görmedim, ben doğmadan önce vefat etmiş. Amcamlar ve Halamlar yurtdışında yaşıyordu, yaz tatiline geldiklerinde onlarında göz bebeği idim. Yaşadığımız çevrede de dikkat çeken bir çocuktum, elbiselerim yurtdışından geldiği için diğer çocuklardan farklı dururdum, tabi birde evimizin tek kızı olma özelliğim değişmediğinden annemin de özene bezene ilgilendiği tek kızıydım. Kısacası koşarak, oynayarak, çevresi tarafından çok sevilen bir çocuk olarak büyüdüm.

Oldukça sevilerek, şımartılarak büyütülmüşsünüz. Şimdi gençlik yıllarına gelecek olursak okul ve öğrencilik yıllarınızı anlatabilir misiniz?

13 yaşıma ve ortaokul son sınıfa geçene kadar engelsiz bir kişi olarak hayatımı yaşadım. Bir gün engelli olabileceğim aklıma bile gelmiyordu. Okuldaki merdivenlerde koşarak inip çıkarken bir gün o merdivenleri çıkmamım mümkün olmayacağını düşünemezdim bile! Evim ile okulum arası 5 km civarında bir yoldu ama bu yol beni hiç zorlamazdı, yürüyerek öyle hızlı ulaşırdık ki okula nasıl bitti yol anlamazdık. Okuluma ulaşmak için çıkmam gereken yokuşları arkadaşlarımız ile yarışarak koşarak çıkar, koşarak inerdim. Birçok arkadaşım vardı ama özellikle benim için çok özel üç arkadaşa sahiptim okul çıkışında veya okula giderken buluşur birlikte sohbet ederek gülerek eğlenerek giderdik okulumuza. Ortaokul son sınıfa geçene kadar önemli bir sorun yoktu; tabi son zamanlarda fark ettiğim ara sıra takılıp düşmelerimi saymıyorum önemli bir şey olarak da o zamanlar bunu görmüyordum. Bu yüzden de herhangi bir sorunum yoktu diyebilirim! Her şey çok güzeldi. Güzel arkadaşlık ilişkilerimiz vardı. Beden eğitimi dersinde de herhangi bir sorunla karşılaşmadan hocamızın istediği hareketleri yapıyordum. Okulumuzun yüksek bahçe duvarından sırayla atlar yarışırdık.

Belki biraz özel olacak ama engelliliğiniz nasıl oldu? Bize o günleri anlatabilir misiniz?

Ortaokul son sınıfa geçtiğim yaz, ayağımda taban düşmesi olduğunu gördük. Yani ayağımızdaki çukur bende fazlalaşmıştı. Babam ve Annem “ortopedik ayakkabı alsak düzelir” dediler fazla önemli bir sorun olarak görmüyorduk bunu ama önce doktora gitmek gerektiğinden (ortopedik ayakkabı yazdırmak için)bu düşüncelerle doktora gittik. Gidiş o gidiş doktorlar çok ilgilendiler testler, tetkikler oradan oraya, oradan buraya derken nörolojik bir hastalık olan “Charcot-Marie-Tooth” yani kas hastalığı teşhisini koydular ve “ameliyat!!!” dediler. “Eğer ameliyat olmazsan sakat kalırsın, tekerlekli sandalyeye düşersin!” diye de belirttiler. Babam “Biran önce ameliyatı yapalım da kızım okuldan geri kalmasın?” dedi ve ben1983 yılında, 2 yıl süren ameliyat sürecine girdim. Tabii okula da gidemiyordum. Ameliyatlar bittiğinde ve doktorlar artık “biz elimizden gelene yaptık!” dediklerinde ben koltuk değnekleriyle yürüyen bir engelli durumuna gelmiştim. Tabi iyileşme umudu ile birçok doktorlara gittik ve en son gittiğimiz bir doktor “aileni daha fazla üzme ve durumunu kabullen, iyileşme şansın yok” dedi. İşte bu sözden sonra çok uzun süre doktora gitmedik. Ta ki! Koltuk değnekleri ile yürümem iyice bozulup yeniden doktora gitmek durumunda kalıncaya kadar. 1995 yılında tekrar doktora gittiğimizde ameliyatların yanlış olduğunu öğrendik ve gerçek sebebin omurilik tümöründen kaynaklandığını öğrendik. Yanlış ameliyatlar, yanlış tedaviler boşuna çekilmiş acılar oysa gerçek çok önceden anlaşılmış olsaydı beklide durumum farklı olacaktı, kim bilir(?) Yeniden ameliyat oldum ve çok başarılı bir ameliyat olduğunu beklide iyeleşebileceğim söyledi doktorlar, ameliyat sonrası iyileşme umudu ile fizik tedavi gördüm. Fakat sonuç değişmedi ve son ameliyattan sonra bir daha koltuk değnekleriyle de yürüyemedim. Şimdi; tekerlekli sandalyeye bağlı biri olarak hayatımı sürdürüyorum.

Yine yanlış bir teşhis yaşam özgürlüklerinizi farkında olmadan almış. Selma, yaşadığın o günleri kısa sürede nasıl atlattın? Sosyal hayata tekrar dönüş için neler yaptınız?

Eve kapandım, bütün hayallerim yıkılmıştı “Hani ben iyeleşecektim?” “Niye ameliyat ettiler sanki beni?” Ne yapacaktım(?) artık okula gidemeyecektim(!), ayrıca arkadaşlarım şimdi lise 2. sınıfa gidiyorlardı. Ve bir arkadaşım haricinde hiçbiri beni aramamış ziyaretime gelmemişti. Demek ki ben sakat kaldığım için artık beni görmek istemiyorlardı? Bu durumda okula gidersem benle alayda edebilirlerdi! Ayrıca okusam ne olacaktı sanki çalışabilecek miydim? Binlerce soru geliyordu aklıma ailemde şoktaydı hiç beklememiştik böyle bir şeyi ama onları üzmek istemediğim için gecelere erteliyordum üzüntülerimi düşüncelerimi, mutsuzluğumu!.. Gündüzleri mutluluk oyunu oynamaya çalışıyordum bazen özellikle bir koltukta otururken unutuyordum sakat olduğumu gerçekten güldüğüm anlarda oluyordu. Bu arada her yıl daha kötüleşiyordum. Yürümem bozuluyordu, bu da benim psikolojimi daha çok bozuyordu. Yani kısacası; O kadar kolay olmadı bu durumu kabullenmem ve sosyal hayata katılmam. 1983 yılında başlayan ameliyat sürecim ve 1995 yılında olduğum ikinci bir kez ki ameliyat. Yani hayata kaldığım yerden devam etmeye çalıştım ama 12 yıl ara vererek. Ameliyat sonrasında fizik tedavi gördüğüm rehabilitasyon merkezinde annem ile birlikte 2,5 ay kaldık. O dönemde hem tekerlekli sandalye kullanmayı öğrendim, hem de arkadaşlar edindim. Sonra azimli, özürlü arkadaşlarımı örnek aldım kendime, yarım bıraktığım tahsilimi tamamlamak için dışarıdan okumaya başladım, işe girdim çevrem genişledi. Sosyal etkinliklere katılmaya başladım. Özellikle işe başladıktan sonra kendime güvenim geldi ve yaşama bağlılığım arttı.



Günlük yaşamınızda nelerle uğraşmayı seversiniz? Hobi ve fobileriniz neler?

Ev kadını olmam dolayısı ile çok fazla boş vaktim kalmıyor. Güne sabah 7.00 de başlıyorum ve saat 12.00 ancak yatabiliyorum. Günün 17 saati hareket halindeyim, öğle arası yarım saat dinleniyorum ve 7 saat uyku ile yetinmek durumunda kalıyorum. Uyumayı çok severim aslında ve hafta sonları evde olduğumda “bol bol uyuyacağım” diye plan yapmama rağmen yine en geç 9 da kalkmış olurum. Bünye erken kalkmaya alışınca, sorumluluklar olunca uzun uzun uyunmuyor ama vücudumu bazen çok yorgun hissettiğim oluyor. Gereğinden çok yüklendiğimi fark ediyorum. Evli olunca dinlenecek vakit bulmak daha zor. Evle ilgilen, çocukla ilgilen derken çok sevdiğim halde resim yapmaya, gönüllü çalışmalara katılmaya, kitap veya gazete okumaya fazla vakit bulamıyorum. Annem ile birlikte oturuyor olmama rağmen, annemin desteğine rağmen yine de yoruluyorum.  İstanbul Özürlüler Spor Kulübü Derneğimizin toplantıları oluyor bazen onlara katılıyorum, takımımızın İstanbul içindeki ampute futbol karşılaşmalarına eşim ve oğlum ile izlemeye gidiyorum.  Yazarlık yapıyorum. Ailem ile birlikte vakit geçirmeyi çok seviyorum. Günlük hayatım, geçmişte hayalini kuramayacağım kadar dolu ve güzel geçiyor diyebilirim. Fobilerime gelince birçok kişide olduğu gibi bende de var. Ben en çok evimizin asansörünün bozulmasından korkuyorum. Çünkü biz 6. katta oturuyoruz. Asansörümüz bozulmasın diye her ay asansör bakımımızın düzgün yapılmasını sağlıyorum. Ayrıca önümüzdeki yıl yayınlamayı düşündüğüm bir kitap konusunda çalışma yapıyorum. Vakit buldukça kitap yazıyorum.

Sevgili Selma, yaşam senin için ne ifade ediyor?

Yapraklar eksilince ağaç ölmüyor, bizde eksikliklerimize rağmen yaşıyoruz.  Hayallerimin bir gün gerçekleşeceğine yönelik büyük bir umut vardı içimde ve şimdi bakıyorum da gelecekten beklediğim umudum, şimdiki gücümün kaynağı olmuş. Bu yüzden asla umudumuzu kaybetmemeliyiz. Hayat son ana kadar sürprizlerle dolu, ben bunu yaşadım ve inanıyorum. Yaşamayı seviyorum… Hayatın bana sunduklarından şikâyet etmiyor, şükrediyorum ve neden ben? Hiçbir zaman demedim. Hep böyleydim demiyorum elbette yaşamın beklentilerime karşılık verip vermeyeceğini bilmediğim umutsuz bir dönemde yaşadım. Evden hiç dışarı çıkmadan geçirdiğim 10 yılı kendimce verimli geçirmeye çalıştım. Kütüphanedeki tüm kitapları okudum diyebilirim. Dışarıda bana uygun olmayan bir dünya vardı ve ben bu dünyada kendime bir yer bulabilir miyim bilmiyordum. Aslında bilmediğim için yaşadığım bir umutsuzluk dönemim olmuştu. Fakat engelliliği öğrendikten, neler yapabileceğini bildikten sonra çaba harcamaya başladım ve başardım. Okyanusta bir kayık içinde bir gün kendinizi bulsanız nereye gideceğinizi, kayığı nasıl kullanacağınızı bilmiyorsanız ne yaparsınız? Bir süre öylece durur ve düşünürsünüz. Belki birçok engelli arkadaşım gibi kendimizi eve kapatıp sessizliğe bürünme dönemimiz böyle bir şey. Sonra kürekleri eline alıp kayığı tüm gücünüz ile hareket ettirdiğinizde ve nereye gideceğinizi bildiğinizde ilerlemeye başlamış oluyorsunuz. İşte yaşamda böyle bir şey, yaşamını yönetecek bilgiyi, gücü ve yönü bildin mi arkası geliyor.

Şimdi bize biraz iş yaşamınızdan bahsedebilir misiniz?

İş hayatında pek bir sorun yaşamadım diyebilirim. Mesai arkadaşlarım her zaman bana iyi bir arkadaş ve yapamadıklarımda da en büyük yardımcım oldular. Otomobilimi park ettiğim kocaman büyük bir otoparkı, tekerlekli sandalyemi her gün bana veren güler yüzlü güvenlik personeli,  Düzayak, engelli wc’si olan engelsiz bir iş yerinde çalışıyor olmanın güzelliklerini yaşıyorum. Canım istediği zaman tekerlekli sandalyem ile yardım almadan ofisimden çıkıp gezi alanında dolaşıyor hava alıp tekrar işimin başına dönebiliyorum. Genellikle telefon ve maille iletişim kuruyorum müşteriler ile ama bazen yüz yüze de görüşmelerde de bulunuyoruz. Kimi müşterilerin beni gördüklerinde söylemese de ilk başlarda yüzlerindeki şaşkınlığı görebiliyorum. Konuştukça durum değişiyor, bilgim ve yardımım onlara engelimi unutturuyor. İnsan işini iyi yapınca engelli olduğu bile dikkat çekmiyor diye düşünüyorum. İş arkadaşlarımın bana davranışları son derece samimi ve içten, iş yeri haricinde izin günleri bile birbirimizi arayıp hatırımızı soracak kadar güzel dostluklar kurduk. Yemeklerimizi hep birlikte yemekhanede yiyoruz. Herkes yemek tepsisine yiyeceğini selfservis alıp masasına oturuyor ama ben yemeğimi alırken bana yardımcı oluyor tepsimi alıp masaya koyuyor, yardımlarını hiç esirgemiyorlar.

Bir engelli olarak çalışmak, üretmek nasıl bir duygu? Bunların yanı sıra çalışma hayatında en sık karşılaştığınız problemler neler?

Çalışmaya başlamadan önceki ben ile sonraki ben arasında inanılmaz büyük farklılıklar var. Öncelikle çalışmaya başladıktan sonra, ekonomik özgürlüğümü kazandıktan sonra hayata bile bakışım değişti. Ailemin bütçesine katkı sağlayabildiğim için, sosyal ortamlara katılıp, istediklerimi alabildiğim için ve en önemlisi her sabah bir amaca sahip olarak uyandığım için çok şanslıyım. Evde olduğum günler nasılda boş bir gün gibi geliyor bana, çalışmak öyle iyi geliyor ki! İş hayatı bir engellinin hayata katılmasında çok önemli faktör! İşe girdikten sonra hiç arkadaşı olmayan ben birçok arkadaş edindim. Çalışmak engelliyi yaşamın her alanında değerli kılıyor. Ben sevdiğim bir işi yapıyorum. Benim durumumda olan birçok arkadaşımın iş bulamadığını biliyorum ve hayata umutsuz baktıklarına şahidim. İşi olmayan arkadaşlarım için üzülüyorum. Onlarında üretimin içinde yer alması için elimden geldiğince destek oluyorum. Birçok arkadaşımın iş bulmasına yardımcı oldum.  İş arayanlara CV hazırlayarak veya iş ilanlarından haberdar olduğumda onlara ileterek iş sahibi olmasına katkı sağladım ve sağlamaya devam ediyorum.

Çalışma hayatına ilk başladığımda ulaşım benim için büyük bir sorundu. İş yerine toplu taşımayı kullanamadığım için taksi ile gidiyordum fakat engelli olmamdan dolayı taksi bulmakta zorlanıyordum. Boş olmasına rağmen almak istemiyorlardı. Konuştuğum iş arayan birçok engelli arkadaşımın da sorunun ulaşım olduğunu görüyorum. Demek ki çalışma hayatına katılmamızdaki en önemli sebeplerden birincisi eğitimse, ikincisi ulaşım! Bir otomobilim olduğu için artık ulaşım benim için bir sorun değil.

 

İstanbul'u ya da sevdiğin yerleri rahatlıkla gezebiliyor musun?

Ülkemizde bir gün mimari engeller kalkacak mı? Mimari engellerin olmadığı bir dünyayı hayal ediyorum. Şu anda çevremde böyle bir düzenleme yok. Daha kapımın önündeki üç basamağı çözememişim. Fakat umutsuz değilim geçmişe göre ileriye doğru giden çevre düzenlenmesinin olduğunu görüyorum. Örneğin kaldırımlar artık eskisi kadar yüksek yapılmıyor, kaldırım aralarına rampalar yapılıyor. Tabi bu rampaların önüne park eden otomobil ve motosikletliler bunun önemini bilmiyor. Demek ki düzenleme ile de iş bitmiyor. Bilinçli bir toplum olmak lazım! Bilinçlendirme çalışmasını birçok STK yapmaya çalışıyor ama öyle yavaş ilerliyoruz ki! İğne ile kuyu kazarmış gibi yavaş yavaş düzelecek her şey(!) işte o zaman bende hiç kimseden yardım olmadan rahatça gezebileceğim. Şu anda bu sorunuza “Maalesef Hayır! “diye cevap vereceğim aynen 5 yıl önce sorduğunuzda da söylediğim gibi… Tek başıma gezemiyorum yanıma birisini alıyorum gezmeye giderken ya da dışarıda beni tanımayan veya tanımadığım yardımsever vatandaşlarımızdan yardım istiyorum/alıyorum.

Sporla aranız nasıl?

Sporun sağlığımızı korumak için önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat Sporu geç keşfettim. Spor ile ilk sosyal hayata girdiğim dönemlerde tanıştım. Tekerlekli sandalyede basketbol oynandığını gördüm, lisanslı sporcu oldum ve basketbol oynadım.  Atletizm, Avrasya Maratonunda engelli bayanlar arasında 2004 ve 2005 yıllarında aldığım 2. ve 4.’lük derecelerim var. Fizik tedavimi eşimin desteği ile yapmaya çalışıyorum. Kendimi iyi hissettiğim zamanlar egzersizi kendimde yapıyorum. Denizde yüzmeyi severim. İş ve evlilik hayatının yoğunluklarından aktif spor hayatıma devam edemedim ama sporu bırakmadım.  İstanbul Özürlüler Spor Kulübü Derneğinin yönetiminde Genel Sekreterlik görevinde bulunuyorum. Sporun içinde yer almak isteyen engelli arkadaşlarımıza destek oluyoruz.

Ailen ve çevrenin yaşamındaki yeri ve önemi nedir?

En başta, ailem ve özellikle sevgili anneciğim benim hayata katılmamdaki en önemli faktör. Beni hiçbir zaman bir engelli gibi görüp davranmadılar. Anneciğim evde olduğum çıkamadığım dönemlerde en yakın psikologumdu benim, “benim tek kızım sensin bana yardım etmiyorsun” diyerek beni ev işleri yapmak konusunda yönlendirdi. Yemek yaptım, bulaşık yıkadım, halı sildim, evi süpürdüm bu işleri yapmak benim psikolojime iyi geliyordu, kendimi işe yarar görüyordum, ayrıca hareketsiz hayatıma hareket katıyordum. Her şeyden önemlisi de ev işleri ile çok yorulan anneme yardımcı olduğum için mutlu oluyordum. Hayatın içinde yer alamayan birçok engelli arkadaşımızın aileleri tarafından da dışlanmışlık yaşadıklarını gördüm. Yani önce ailede başlıyor hayata adaptasyon. Çevrede çok önemli tabii o anlamda akrabalarımız ve komşularımızda bana acıyarak bakmıyorlardı. Galiba bende kendimi hiç öyle görmedim. Yalnızca uzun yıllar arkadaşsızlığın özlemini yaşadım annem ile annemin arkadaşlarıyla, komşularla arkadaşlık ettim. Yaşıtım arkadaşlarım olmadı. Daha öncede dediğim gibi iş hayatı ile birlikte arkadaşlarım olmaya başladı.

Gelecekle ilgili herkesin bir hedefi vardır. Peki ya senin?

Hayattan beklentilerin hedeflerin yok ise yaşamanın da anlamı yok. Benimde devamlı kendime koyduğum hedeflerim oldu ve olmaya devam ediyor. Çok şükür ki en önemli hedeflerime ulaştım; şimdi yine beni mutlu edecek ama olmazsa da üzmeyecek hedeflerim var. Çok ses getireceğine inandığım önemli bir konuda bir kitap yazıyorum. Kitabımı bitirmek, iyi bir yazar olmak ve resim yapmayı çok seviyorum, resim sergisi açmak yakın plan hedeflerim arasında. Oğlumu iyi bir şekilde yetiştirmek ve yine gönüllü çalışmalara zaman ayırmak engelli arkadaşlarımı daha çok hayatın içine çekecek sosyal doku projeleri içinde yer almak da hedeflerimin içinde yer alıyor.

Son olarak engellilere vermek istediğin bir mesaj var mı?

Herkesin bu hayat içinde yapabileceği birçok şey var. Engelli olmak ‘ben hiçbir şey yapamayacağım’ demek değildir. O halde tüm engelli arkadaşlarımı içlerindeki potansiyeli fark etmeye davet ediyorum. Mutlaka hedefleriniz olsun, gerçekleşmeyecek nasılsa olsa deyip karamsarlığa kapılmayın, hedefi olmayanın hayattan beklentisi ve yaşama amacı da olmaz. Hedefe ulaşmak için çaba harcarken ne kadar çok şeyi başardığınıza siz bile şaşacaksınız. Engeller elbette ki! hayatımızda hep olacak, eğer yürüdüğünüz yolda hiçbir engel yoksa o yıl sizi hiçbir yere götürmez. Gerçekten değerli bir şeye ulaşmanın kestirme bir yolu da yoktur. Bu yüzden yaşadığınız zorluklar sizi yolunuzdan döndürmesin... Başarılı engelli arkadaşları kendinize örnek alabilirsiniz. O yapmış ise sizde yapabilirsiniz; İşte hepsi bu!

yasadikca.com Röportaj: Mehmet Kızıltaş