*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Vahim Olan, İnsanın Sakat Olması Değil Düzenin Sakat Olmasıdır!  (Okunma sayısı 1038 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20677
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com


Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Başkan Yardımcısı ve Türkiye Sakatlar Derneği Genel Başkanı Şükrü Boyraz, KHA’ya yaptığı açıklamada vahim olan, insanın sakat olması değil, düzenin sakat olmasıdır diyerek sözlerini şöyle sürdürdü…
 
Ülkemizde sakatlar 5378 sayılı özürlüler yasası geçici 2. maddesine rağmen kendi yaşam alanları içerisinde adeta cezaevi hayatı yaşıyorlar.’’
 
Hapishaneyi yaratan, engellileri toplumdan tecrit eden kapitalizmdir. Kapitalist sistemde, dünyaya bir engelli olarak gelmek, bütün sorunları iki kat daha fazla yaşamak demektir. Yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik, sağlık hizmetlerinin yetersizliği, sosyal güvencenin olmayışı, iki kez vurur onları. Tüm bunlara bir de dışlanmışlık, horlanma, yok sayılma eklendi mi evlerinden bile çıkamaz olurlar. Yaşam çekilmez hale gelir. Seslerini duyan olmaz. Sorunlarını, taleplerini kimse dinlemez.
 
Tüm bu sorunlar yumağı içinde yaşayan 8,5 milyon insanımızdan söz ediyoruz. Sakat, engelli ya da özürlü, nasıl tanımlanırsa tanımlansın, sorun; insanlarımızın bir engelinin, özrünün ya da sakatlığının olması değildir. Asıl sakatlık, insanımızı böyle bir yaşama mahkûm eden düzenin sakatlığıdır. Asıl ‘’engelli’’ olan, insanlarımızın her türlü hakkını engelleyendir.
 
8.5 milyon insanımızın sorunlarına karşı kör, sağır olan bu düzenin sahipleri, onları yalnızca 10-16 Mayıs Sakatlar Haftası’nda ya da 3 Aralık’taki Engelliler Günü’nde hatırlıyor. Bu hatırlamalar da zaten göstermelik, şov amaçlı törenlerin, demeçlerin ötesine geçmiyor. Engelliler için bir iki panel düzenlenir, engellilere sunulan hizmetlerin ‘’kanıtı ’’ olarak mutlaka bir tesis hizmete açılır, ‘’ hayırseverler ‘’ birkaç tekerlekli sandalye hibe ederler, şovun en aymazca ve aşağılayan bölümü ise TSK’ de engellilere ‘’ bir günlük askerlik ‘’ yaptırılmasıdır. Klasik olarak da vaatler verilir ve bunlar bir sonraki yıla kadar da unutulur.
 
Anlayış böyle olunca da ne engellilerin sorunlarının çözümüne yönelik bir politika belirlenir ne de buna uygun yasal düzenlemelere gidilir. Bunlar yapılmadığı gibi, yasal güvence altına alınmış gibi görünen hakları da işlevsizleştirilir. Çünkü sistem engellileri sahiplenmek, olara değer vermek, haklarını korumak üzerine şekillendirilmemiştir. Sistem, kapitalizmin yasalarına göre işlemektedir. Böyle bir sistemde insanın bir değeri olmadığı gibi, engelli insanın hiçbir değeri yoktur.
 
Kapitalizm için ancak sömürebildiği emeğin ‘’ değeri ‘’vardır. Üretimde bulunmayan kesimler, yani yaşlılar, emekliler, ev kadınları kapitalizm için külfettir. Kapitalizm, her şeye ‘’ kar ‘’ gözüyle bakar; mesela, eğer kapitalist üretimin verimliliğini, dolayısıyla karını artıracaksa, o durumda işçiler için dinlenme tesisleri yapar, işçinin tedavi ve muayene için harcayacağı zamanı asgariye indiren düzenlemeler yapar ve bunlar ‘’ sosyal hak ‘’ olarak sunulur. Ama üretime yararı olmayan hiçbir yatırım yapılmaz.
 
Engelliler, kapitalizm için kar getiren bir unsur değildir. Bu nedenle de kapitalizmin varlığı, engellilerin dışlanmasının nesnel zeminini oluşturur. Bugün emperyalist ülkelerde engellilere belli ölçülerde haklar tanınmış olsa da, bu, kapitalizme dair sözünü ettiğimiz nesnelliği değiştirmez. İşçilerin ekonomik – demokratik mücadelesinin etkisi ve kapitalizmin sosyalist sistemle rekabet edebilmek için geliştirdiği ‘’ sosyal devlet ‘’ modeli çerçevesinde emperyalist ülkelerde engelliler oldukça geniş haklara sahip olmuşlardır. Ancak bugün hak gasplarından ilk nasibini alanların içinde onlar da var.
 
Lütuf ve istismar: kapitalizmin dışlayıcılığı, faşizmin aşağılayıcı anlayışı, engellilere karşı olumsuz toplumsal önyargıların ve davranışların da asıl kaynağıdır. Bu anlayışın sonucunda milyonlarca engelli insan toplumdan dışlanır. Onlara ya acınır ya aşağılanırlar, ya da yoklarmış gibi davranılır. Ülkemizde okulların, işyerlerinin, hastanelerin, devlet dairelerinin, sosyal tesislerin, parkların, sinema, tiyatro, konser gibi kültür – sanat etkinliklerinin gerçekleştirildiği binaların mimarileri, yollar, ulaşım araçları onlara göre düzenlenmemiştir. Aslında daha özet olarak şöyle diyebiliriz; HİÇBİR ŞEY ONLARA GÖRE DÜZENLENMEMİŞTİR. Eğitimleri bireysel çabalarına, sağlık sorunları’’ paraya ‘’ kalmıştır. Üretim sürecine katılmaları için gerekli düzenlemeler yapılmaz.
 
Devlet için engellilerle ilgili yapılacak her şey bir ‘’ lütuf ‘’ tur. Bu yaklaşım, tüm iktidarlar tarafından sürdürüle gelmiştir. Engellilere bakış açıları bu kadar çarpık olan iktidarların ortak karakteristik özelliklerinden biri de, engelliler konusunu sürekli istismar etmeleridir. Düzen partileri, hem engellilerin sorunlarının çözümü için bir şey yapmaz hem de engellileri istismar etmekten geri kalmazlar.
 
İş başındaki AKP iktidarı da, düzen partilerinin bu çizgisini sürdürmüştür. AKP’nin özürlü bir kişiyi milletvekili yapması, bu konuda farklı bir yaklaşıma sahip olduğunun değil, tersine, istismarda önceki tüm iktidarları geride bıraktığının bir göstergesidir. Nitekim aynı AKP, (halk tarafından engelli maaşı diye bilinen)sosyal devletin 2022 sayılı yasa gereği vermekle hükümlü olduğu sosyal yardımı vermemek için engellilerin rapor derecelerini düşüren yönetmenliği 2006 yılında çıkardı ve bir çok engelli yurttaş bu haktan da mahrum bırakıldı.
 
Keza, yine AKP, zihinsel engellilerin eğitim sürelerine kısıtlama getirmiş, işitme engellilerin işitme cihazı alımlarında fiyatını aşağı çekmiş ve sürelerini uzatmış olması sebebiyle zihinsel engelli ve işitme engelli çocuklarımızın eğitimlerinin alması engellenmiştir.
 
SOSYALİZMDE ENGELLİLER:
 
Yapılması gereken, engelleri ‘’doyurmak ‘’ değildir; halkın engellilere vereceği en iyi destek, onların ekonomik, demokratik haklarını kazanmalarına destek vermektir. Engellilerin sorunları yardımlarla, bağışlarla değil, onların üretim sürecine ve toplumsal yaşama katılmalarını sağlayarak, ekonomik, demokratik, sosyal haklarını sağlayarak çözülür. Kuşku yok ki, engellilerin sorunları da son tahlilde bir düzen sorunudur. Kapitalizmin ve faşizmin temelde ‘’ insana değer vermeyen ‘’ özü, engellilere ilişkin doğru politikaların üretilmesinin önündeki en büyük engeldir.
 
FAŞİZM DE
 
Hitler, ‘’iyileşmesi mümkün olmayan zihinsel özürlülerin ortadan kaldırılması’’ emrini vermiştir. Nazi Almanya’sında 1939 – 1945 yılları arasında ‘’ sisteme yük ‘’ olarak görülen 200 bin engelli insanı iğne yapılarak, Luminal isimli bir ilaç içirilerek, aç bırakılarak gaz odalarında karbondioksit verilerek katledilmiştir. Naziler ‘’ üstün bir ırk yaratmak ‘’ adına ‘’ işe yaramayan asalaklardan ‘’ kurtulmayı hedeflemiştir. Bu politika kapitalizmin doğası ve tekellerin çıkarları ile uyumludur. Çünkü engellileri iyileştirmek, topluma uyumlu hale getirmek, sağlık ve eğitim hizmeti sunmak tekeller için ek bir maliyettir.
 
Bugün engelli insanlar Hitler faşizmindeki gibi öldürülmüyor! Ancak yaşamları çekilmez bir hale getirilerek, canlarından bezdiriliyorlar. İnsanlık onuruna yakışmayacak muamelelere maruz bırakılıyorlar.
 
Engellilerin sorunları ancak ‘’insana değer veren ‘’ bir sistemde çözülebilir. Bu da ancak sosyalizmde mümkündür. SSCB Anayasası’nın 120. maddesinde; ‘’ SSCB halkı, hastalık, sakatlık olsun tüm yaşamı boyunca sağlıklarının korunması hakkına sahiptir. Bu hak sosyal güvenlik hizmetleriyle, sağlık hizmetlerinin parasız verilmesiyle, çalışan her kişinin ulaşabileceği sağlık kurumlarının kurulmasıyla garanti altına alınır.’’ denilir.
 
SSCB’ de zekâ özürlü çocuklar için özel okullar açılmış ve çocuklar eğitilirken, üretime katılmaları da hedeflenmiştir. Çocuklarının eğitimlerinde daha etkin rol oynamaları için ailelerine kurslar verilmiştir. Çalışabilir hale gelen engelliler fabrikalarda, kolektif çiftliklerde istihdam edilmekte, engelleri buna izin vermeyenler, sosyal yardımcıların yönettiği özel evlerde yaşamlarını sürdürmektedir.
 
Küba’da sağlık önleyici, koruyucu tıbba öncelik vererek, hastalıkların ve sakatlıkların ortaya çıkmasını önlemeye yönelmiştir. Küba’da BÜTÜN SAĞLIK HİZMETLERİ parasız ve halkın temel hakkı olarak yasal güvence altına alınmıştır.
 
KAPİTALİZMDE SAKATLARIN DÜNYASI: ise durum tam tersinedir. Mesela ABD’de ise devlet, sağlık işlerinde hiçbir sorumluluk üstlenmemektedir. İnsanların sağlık sorunları özel sigorta şirketlerine devredilmiştir. Yaşlı ve sakatların sağlık maliyetlerinin ise yarısından azı karşılanmaktadır. İngiltere’de çalışan nüfusun %10’unu ( 4.5 milyon ) engellilerden oluşturmasına rağmen yalnızca 1.8 milyonu istihdam edilmiştir.
 
Ülkemizde aile ve sosyal politikalar bakanlığı yaşlı ve özürlüler müdürlüğünün ’ 2002 yılı itibariyle yaptığı araştırmaya göre, 8,5 milyon engelli bulunmaktadır ki bu nüfusun % 90’ına evde bakılmaktadır. 140 binine maaş bağlanmıştır. Meslek edinme kurslarına sadece 180 bin kişi katılmaktadır. 27 bin engelli, özel araçlarla okula getirilip götürülmektedir. Milyonlarcası bunlardan mahrumdur. Engellilerin % 94’lük bir kısmı okuma yazma bile bilmemektedir.
 
Dünya çapında engellilerin%80’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Engelliliğin%80’i, önlenebilir engelli, kötü beslenme ve bulaşıcı hastalıklardan oluşuyor. Körlüklerin % 70’i önlenebilir ya da tedavi edilebilir hastalıkların sonucu. Sağırların %50’si önlenebilir nedenlerden kaynaklanıyor.
 
Peki, neden önlenemiyor?
 
Yukarıda anlattıklarım işte bunun cevabıdır.
 
Dünyada günde 1800 işçi hayatını kaybediyor, yaralanıyor veya sakat kalıyor. Yeni sömürge veya sömürge ülkelerde, sakatların %98’i okula gitmiyor. Okuryazar oranı %6. Kadınlar için bu oran %1 engellilerin SADECE %2’si bakım ve iyileştirme hizmetlerine ulaşabiliyor. 20 milyon kişinin tekerlekli sandalyeye ihtiyacı var. Zihinsel özürlülerin %90’ı çocukluklarında cinsel tacize uğruyor. Engelli çocukların şiddete maruz kalma oranı engelli olmayanlara kıyasla 7 kat daha fazla.Bu insanlık dışı tabloyu yaratan, her şeye kar penceresinden bakan aşağılık ve asalak bir sistemdir.
 
Kapitalizm dünyanın her yerindeki engelli insanlar için zulüm demektir. Engellilerin hak ve özgürlüklerini kazanabilmesinin yolu da mücadele etmekten, örgütlenmekten ve güçlerini birleştirmekten geçiyor. Bunca yaşanan sıkıntı, acı kader değildir. Bu kaderi değiştirecek bir sistem vardır: Sosyalizm. Kapitalizm koşullarında, faşizm altında, bağımlılık altında engellilerin hiçbir sorununun çözülmeyeceğini anlamak için daha fazla acı çekmeye gerek yoktur.
 
31.08.2012 – KHA