*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: BU SABAH NE KADAR MUTLUYUM  (Okunma sayısı 1504 defa)

sema

  • Ziyaretçi
BU SABAH NE KADAR MUTLUYUM
« : Eylül 15, 2008, 12:30:05 ÖÖ »
BU SABAH NE KADAR MUTLUYUM

Hayret diye düşündü, daha gözlerini açmadan aklına gelen ilk düşünce neden bu acaba? Gerindi, ayaklarını uzattı iyice.. Mırıl mırıl… hafif bir gülümseme geçti içinden, Hayvanlar mı sahiplerinin huylarını alır, yoksa insanlar mı birlikte yaşadıkları hayvanların?
Gözünü açmadan Prens’in onu izlediğini biliyordu. Kıpırdamadan ama tetikte. Yavaşça araladı gözlerini. Tam karşıdaki pufun üstünde bir çift yeşil gözle karşılaştı. Bakıştılar. Yeşil gözler biraz merak, biraz da sabırsızlık dolu.
Prens iri vücudundan hiç beklenmeyen bir zarafetle yatağın üstüne atladı. Başını yumuşak bir tavırla eline sürmeye başladı. Kadın tekrar kapadı gözlerini. Mırıl mırıl… Evet dedi, mutluyum. Kim söylemişti acaba; mutluluk sahip olduklarında değil, sevdiklerinle olan ilişkilerinde gizlidir diye. Ben de Prens’le iyi ilişkiler içindeyim işte!
Saçmalama dedi içindeki ciddi kadın, onu diyen insanlar için söylemiştir herhalde. Tamam tamam, gün başlıyor, felsefe yapmayı bırak da işine bak.
Mutfakta elinde bir fincan kahve ile etrafına bakınırken o gün yapması gerekenleri düşündü. O raporu bugün bitirmek gerek, hala bilgisayar kullanmayı sevemedin işte! Edebiyat yapmak yerine Excel ile ilgilen biraz. Off.. dedi içindeki küçük kız, ben sadece sevdiğim şeyleri yapmak istiyorum. Peki ya hayat? Ne yani, hayat bilgisayar mı? Değil tabii ama.. Ben PC’de yazı yazmayı sevmiyorum işte. Karşımda bana gözünü dört açmış bakan biri sanki. Hani, görelim bakalım ne yazacaksın, hadi göster kendini der gibi. Sanki rakip bana. Oysa bir daktilo öyle mi? Ellerimle bütünleşiyor sanki, benden biri gibi. Onunla iletişim kuruyorum. Yanlış yazdığım bir harfi öyle kocaman kocaman ortada bırakmıyor, saklıyor gibi.
Tamam tamam , anlaşıldı. Bak kahven soğuyor, dünyanın en nefis buğusu gitgide yok oluyor.
Günün ikinci kahvesini masasında içti. Telefonu sol omzuna sıkıştırmış, bir yandan faiz oranları hakkında yorum yapan arkadaşını dinliyor bir yandan not alıyordu. Aklının bir köşesi de hep o raporda.
Birden karşısında onu gördü, Suna!! Aman Allahım, aman Allahım… Birden kendi sesini duydu, alo efendim? Bana mı söylüyorsun? Nasıl.. ben mi? Hayır Allahım demedim, anladım dedim. Yani ne demek istediğini anladım. Efendim? Elbette, ben de aynı fikirdeyim..
Başını tekrar kaldırdığında Suna’nın abartılı bir tavırla müdürün odasına girdiğini gördü. O burada! Tekrar.. Neden sürekli benimle kesişiyor hayatı? İçindeki küçük kızın gözleri doldu. Sakin ol, sakin ol.. önce bir anlayalım bakalım neler oluyor. Yavaşça kağıtlarını düzeltti. Ellerine hakim olmaya çalışarak masasındaki her şeyi yerli yerine koydu. Ceketini giydi. Hey neler oluyor? Korunma mekanizması mı bu şimdi? Ne bileyim ben, öylesine bir şeyler yapıyorum işte! Kahvesine uzandı, sımsıkı avuçladı. Ilık ılık bir şeyler yayıldı vücuduna.
Merhaba şekerim, nasılsın? Aman Allahım.. beni öpüyor şimdi de.. yerinden kalkmaya çalıştı, beceremedi. Ayağı sandalyenin tekerleğine dolandı, hafif tökezledi. O neredeyse omuzlarından kendine çekerek öptü. Kocaman evrak çantasını yere, küçücük el çantasını masanın üzerine bıraktı. Sandalyeye rahatça yerleşti. Sanki hiç gitmeyecekmiş gibi. Okulda da hep böyle değil miydi zaten. Her şeyi ve herkesi rahatlıkla sahiplenirdi. Bir çay içerim şekerim.. Saçlarını savurarak kulağının arkasına attı. Ne kadar uzamış saçları, kakülleri de var. Düz kalın kaküller, omuzlarından inen kızıl kahve parlak saçlar, hala öğrenci gibi.. Yakışmış işte.. Bacak bacak üstüne attı. Mini eteği iyice sıyrıldı. Kalın gri çoraplar giymiş. Zaten kalın olan bacakları, hele bilekleri tamamen ortaya çıktı.
Çok iyi görünüyorsun şekerim! Yağma yok, sen de öyle demeyeceğim. Sana duymak istediğin şeyi söylemeyeceğim. İnatla sustu. Bu masandaki güzel şey nedir şekerim? Ödül mü? Ama Yalçın bana söylemedi. Demek sana her şeyi söylemesi gerekiyor! O toplantıda Mine’yi görmüş ama senden bahsetmedi, hayret seni niye söylemedi acaba?
İçindeki küçük kız yumruklarını ağzına bastırdı avaz avaz bağırmamak için. Cevabından ürkerek; Yalçın nasıl diye sordu usulca. İyi dedi o , şimdi Amerika’da. Gittiği gün arkadaşlarla ormana gitmiştim, beni aramış, haber bırakmış. Ee, tabi arayacak.. Küçük kız şaşırdı. Ama o bitti demişti, beni çok üzdü demişti??
Sık sık görüşüyoruz, yemek yiyoruz, dertleşiyoruz. Kadın erkek olarak bitti ama .. onun için zor tabii. Önceleri düşündüm bitirmeyim diye ama o devrini tamamladı artık.
Sus artık diye bağırdı küçük kız, sus artık. Seni dinlemek istemiyorum, kelimelerin içimi acıtıyor. Onun yerine sakin bir ses duydu kadın, kendi sesini; o da kendine yeni bir hayat kurar herhalde. Ne yeni hayatı Allah aşkına, o bitmiş adam! Küçük kız kulaklarını tıkadı içinde. Anne diye koşmak istedi, anne bu kadını götürsünler buradan, o beni üzüyor..
Çay fincanını eline aldı Suna, şeker koymadı. Kendime dikkat ediyorum şekerim, spor salonuna gidiyorum, step yapıyorum. Erkek arkadaşlarım oluyor tabii, yerli yabancı. Bu kadar kolay mı, bu kadar basit mi?? Aaa, hiç fedakarlık edemem şekerim, artık her şeyim var, sağ olsun o verdi ama hayatı da yaşamak lazım. Niye kendimi ziyan edeyim ki! Ya sen nasılsın?
İçindeki küçük kız artık sessiz çığlıklarla bağırmaktan yorgun donuk donuk bakarken kadın kendi sakin sesini duydu; ben çok iyiyim, her şey yolunda. Hayatında birisi var mı? Elbette… birden durdu, sonra usulca ekledi; yurt dışında yaşayan birisi, ara sıra geliyor hasret gideriyoruz.
Neden bu kelimeleri seçtiğini anlayamadı. Doya doya hasret gideremediği için mi acaba? Çok iyi yapıyorsun şekerim, bu dünyayı ciddiye almaya gerek yok. Kadın sustu, baktı. Suna yine geldiği gibi salkım saçak çantasını, ceketini topladı. Ben artık gideyim şekerim, yine geleceğim. Yine mi! Allahım, onu burada görmek istemiyorum. Lütfen, lütfen.. Artık içindeki çocuk ağlamıyordu. Sanki cam kırıklarına basmış gibi ince ince bir yerleri acıyordu.
Çok sonra kadın odasına girdi. Dünyanın en rahat yatağına çöktü. Prens yatağın kadife örtüsünün yumuşak kıvrımlarına gömülmüş uyuyor. Kadın usulca başını okşadı. Elinin altında huzurlu mırıltılar çoğaldı. Çok şey paylaşmış eski dostlar gibi sessiz ve anlayan bakışlarla odasına, kitaplarına, kedisine baktı.
Hayret diye düşündü, BU SABAH NE KADAR MUTLUYDUM..
   Alıntıdır.
« Son Düzenleme: Haziran 24, 2011, 04:07:44 ÖÖ Gönderen: melleseferi »