AMA DERİN ACILAR DİLSİZDİR
İçim yanıyor
Yandıkça susuyor, sustukça kabuğuma çekiliyorum.
Kimselerle görüşmeden kimselere görünmeden telefonların bile olmadığı ya da çekmediği bir yerde bir başıma ve kimsenin “ya seni arıyoruz nerdesin?” demediği ve diyemeyeceği dönüşlere gitmek istiyorum…
İçim yanıyor
Yandıkça içime kusuyor ve kendimi zehirliyorum…
Zehrin bulaşıcı özelliğinden olsa gerek çevremdeki herkesi de beraberimde yakıyorum…
HAFİF ACILAR KONUŞABİLİR AMA DERİN ACILAR DİLSİZDİR… L.A.Seneca
İşte bu yüzdendir suskunluğum ve işte bu yüzdendir öyle dilsiz duruşum…
Kabuğuma çekildiğim yerden yazıyorum bu yazıyı, Ankara da bir Pazar sessizliğimden. Gazeteleri okudukça biraz daha çekiliyorum kuytuma…
İçim yanıyor;
Osman Yağmurdereli’yi nasıl sevdiğimi bilenlerin bileceği bir yangınla yanıyorum.
İçim yanıyor;
Daha Güngören deki 18’in acısı sıcakken içimde, 18 yoksul kız çocuğunun mezar olmuş binalarında babasının ‘beni öpmeyecek misin baba’ sözlerinden sonra, o baba yüreğinden kopup gelen bir çığlıkla yanıyorum.
İçim yanıyor;
Hain pusuda 5 şehidin içinde 3 yavrusunun tabutuna savrulan annenin acısıyla yanıyorum.
Ömer Lütfi METE’nin hayatla verdiği mücadeleye elim kolum bağlı dilimde dua, içimde bir ümit öyle ellerim koynumda çaresizliğimle yanıyorum.
İçim yanıyor;
Ekranlardan yükselen alevlerden ciğerim yanıyor, ormanlarım yanıyor, ceylanlarım yanıyor, kuşlarım, tavşanlarım, karacalar, keklikler, karıncalar azgın bir alev önünde kendi dilinde hem de çığlık çığlığa.
İçim yanıyor ve bir yangın selinin önünde ellerim bağlı bekliyorum, ne zaman durur bu yangın diye.
Öylece ve sadece bekliyorum, ne yangından kaçabiliyor,
Ne bir avuç su dökebiliyor ne de kimseyi kurtarabiliyorum…
Her şeyim ve her‘kesim’ yanıyor,
İçim yanıyor sürekli artan bir hararetle…
Şimdi hangi itfaiye hortumu uzanabilir yanan yüreğimin derinliklerine,
Hangi gülen yüz, hangi güzel ses döndürebilir beni tekrar kendime,
Hangi çocuk çığlığı unutturabilir, enkaz altındaki Emine’nin çığlığının üstüne…
İçim yanıyor;
Ve ben anlatamıyorum niye gülmediğimi gülemediğimi, niye dilsiz olduğumu işte…
Acım derin hem de çok derin…
Eğer bir gün hafiflerse acım işte o zaman konuşabilirim ben de…
bedirhan gökçe
alıntı